§3§ "HEVES"

1.3K 188 87
                                    

"Keşke burada olsaydın."

-Kafka, Milena'ya Mektuplar

(ʘᴥʘ)

-ÜÇ YIL ÖNCE -

Üzerimdeki kıyafetleri beğenmiş bir yüz ifadesiyle gözden geçirdim aynadaki yansımamda. Arkadaşlarla buluşmak için hiç de fena kıyafetler sayılmazlardı; koyu, asker yeşili kot pantolonun üstüne siyah, fazla uzun sayılmayan bir t-şört. Düğüne gidermişcesine abiye gibi veya gereğinden fazla şık bir şeyler giyinmeye gerek yoktu zaten. İnsan neyse odur diye düşünüyordum ben, giyindiğin kıyafetlerle ne kadar kişiliğini gizlemeye çalışsan da, olduğundan çok da farklı görünmen imkansıza yakındı. Ben buydum, rahat ve umursamaza yakın bir şekile oluruna bırakan. Her zaman, kasıntı gibi değil de rahat görünmeyi tercih ediyordum kıyafetlerin içinde. Şık olmak adına içinde rahat olmadığım şeyleri giymek, fazla gereksiz geliyordu bana çoğu genç kızın aksine çünkü. Ve şu anda, bu şekilde ben, ben gibi görünüyordum. Rahat ve umursamaz.

Gözlerimi aynadaki görüntümün üzerinde baştan aşağıya gezindirdim tekrar. Evden çıkmadan önce mutlaka en az beş dakikamı aynanın önünde oyalanarak harcamayıp, bütün ayrıntıları görmezsem içim rahat etmez ve gittiğim yerlerde yansıyarak ayna görevi üstlenen her şeye bakma gereği duyardım çünkü. Öyle fazla kendimi beğenmiş biri olduğum da yoktu ama ayna takıntım, küçüklüğümden beri süregelen bir tikti galiba. Karşı koyabileceğim türden bir şey değildi dolayısıyla. Aynaların her zaman doğruları yansıtmadığı gerçeğinin de farkındaydım ama. Aynalar gerçeği değil sahteyi yansıtırdı daima. insanın gerçek benliği ruhundaydı, bedeninde değil. Beden, bir somutluktan ibaretti sadece, insanların görme ihtiyacını karşılamak içindi varoluş amacı. Asıl doğru, soyut olanda saklıydı. Sadece insanlar bunu kabullenmekte zorluk çekiyorlardı kendilerince.

Bir sis bulutu gibi gözlerimin önünü kaplayan düşüncelerimi br şekilde dağıtarak son üç dakikamı da aynanın önünde heba ettikten sonra artık aşağıya inebilirdim.

"Birtanem, ayna seansın bittiyse in artık aşağıya aynanın çatlama sesini duyabiliyorum ta buradan. Eftalya ağaç oldu neredeyse, hadi kuzum."

Annemin rica eder gibi çıkan yumuşak ses tonuyla birlikte son on beş saniyemi de tamamladıktan sonra nihayet büyük bir rahatlıkla aşağıya inmiştim. İçten gelen kocaman gülümsememle anneme göz kırparak yanağını sıktım. Çoğu "ergenin" aksine ben, annemi fazlasıyla seviyordum ve gayet de iyi anlaşıyorduk. Arkadaşlık gibi bir şey değildi ama bu bahsettiğim. Tam tamına bir anne kız ilişkisiydi hatta daha fazlasıydı diyebilirdim, ciddiliğe gelemeyen türdeniydi sadece. Aramızdaki klasik atışmalarda bile çoğunlukla ciddi kalamayıp kavgalarımızın sonunda sorun ne kadar büyük olursa olsun kahkaha atabiliyorduk biz. Çünkü anne-kız bir araya gelirse, o ortamın üzerinde mutlaka büyükçe bir "anlayış" bulutu gezinir ve ortam daima yumuşak kalırdı. Özellikle, bahsettiğim anne kız; ben ve annem olduğunda. Nedensizce bir aradayken gergin olamıyorduk annemle. Biz, arkadaş gibi değildik altını çizerek tekrar söylüyorum. Hatta tam aksine, aramızdaki bağ arkadaşlıkla kıyaslanamazdı bile. Bu nedenle "annemle arkadaş gibiyiz" diyen insanları anlayamamıştım hiçbir zaman. Annenin yeri tamamen özel bir konumdaydı ve arkadaşlıkla paha biçilecek türden değildi benim için. Anne kutsaldı ve kuşkusuz en saf sevgiyi de o hakediyordu. Bense, annesini kaybetmeden bunun farkına varan sayılı insandan biri olduğumu düşünüyordum. Ben, annemi anne sözcüğünün harfleri arasında gizlenmiş derinlik kadar çok seviyordum.

"Size ne oluyor valide sultan, ağaç olan Eftalya sonuçta siz neyin derdine girdiniz acaba."

"Niyeymiş o canım? Eftalya benim de kızım sayılır elimde büyüdü neredeyse. Küçüklüğünüzden beri ayıramadık ki hiç sizi."

MASKELİ BALO Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin