{ 2 BöLüM }

35.4K 1K 116
                                    

Merhabalar. Oylar ve yorumlar için ne kadar teşekkür etsek az. Cidden yorum görünce hemen merakla bakıyorum. Aslında bu hikayeyi gec yayımlıycaktık ama işte ben depresyona girdim. Yorum görmezsem deliriyorum. O yüzden hemen yayımladık.

Umarım bu bölümüde seversiniz.

Keyifli okumalar...

Zümrüt çiyanı komşu konağın, babamın en yakın arkadaşının kızı. O kızla büyüdüm ama çok kötü bir kızdı. Hatta benden büyük 24 yaşında. Benim Baran'la evleneceğimi duyduğunda benimle kavga etmişti, çünki Baran'ı seviyordu. Böyle şanssızlık mı olur?!

"Baba, ana başka kız mı yoktu? Babamın en yakın arkadaşının kızı o." dedim. Yılmaz ağa yelloz kaynanam Dilan'a baktı. "Bunu biliyor muydun?" dedi sinirle. "Kızların hepsini küçük yaşta evlendiriyorlar ağam. Bize lâyık başka bir kız bulamadım. Ayrıca çok iyi kızdır." dedi yelloz.

Derin bir nefes aldım. "Ana iki aileyi düşman etme." dedim yalvaran gözlerle ona bakarak. Ama kadında ki inat değil mi işte "Bana bak gelin. İki ailenin düşman olmasını düşüneceğine bu zamana kadar bize torun verseydin!" diye beni tehdit etmeye başladı.

Yılmaz ağa "Sakin ol kadın. Sofra kenarında kavga istemem!" dedi sinirle. Baran'a baktığımda sinirle anasına baktığını gördüm. Babası olmasa parçalar bu karıyı. Bende parçalardım normalde. Tam da dövülecek karı.

Ya aklım yine o yılana gitti. Evlenmemiş beklemiş sanki. Of cidden sinirlerim çok bozuldu ya. "Yarın gidip kızı isteyelim ağam." dedi. Ağzı durmiycak bunun ya. Daye neredesin? Sen gittiğinden beri bunun dili uzadı.

Akşam yemeği bitince ev ahalisi salona toplandı. Bende teyzelerle sofrayı topladım, yaptığım kurabiyeler ve kahveleri salona götürdüm.

Herkes sessizleşmişti bir anda. Beni burda istemediklerini anlayınca çıktım, Baran'da arkamdan çıkmıştı. Yanağımdan makas alıp "Bir tabak kurabiye ve çay getir bana." dedi ve gülümseyerek yukarı çıktı. Bende hızla mutfağa girip tabağa kurabiyeleri doldurdum. Çayı da bardağa doldurdum. Tepsiye koyup ,yukarı çıkmaya başladım. Gündüz de odasına giderken "Yenge dur!" diyerek beni durdurdu ve kurabiyelerden bir kaçını eline aldı.

"Abi kocama onlar!" dedim sahte sinirle. "Bayılıyorum bunlara! Ben odamdayım." diyip koşar adımlarla bir kat daha yukarı çıktı. Ah şu evin erkekleri. Hele ikizler gelsin bir. Onlarla çok iyi arkadaş olmuştum. Benimle aynı yaştalar. Üniversiteye yeni girdiler ve yurt dışında okuyorlar. Tatile bir hafta falan kaldı. Gelecekler inşallah.

Kapıyı açıp odama girdim. Baran televizyon izliyordu. Odamızı modern döşedi. Bu evin hiç bir odası böyle değil. Televizyon, falan her şey var. Ahşap rengi oda. Beyaz sahne perdeler, büyük kanepe. Kanepenin önünde yuvarlak masa ve küçük koltuklar. Soyunma odası, büyük yatak ve banyo. Babamın evinde bile böyle odam yoktu. Gerçekten çok şanslıyım.

Kurabiyeleri ve çayları masaya bıraktım. Koltuğa oturup derin bir nefes aldım. Söylesem mi? Söylemesem mi? Diye düşündüm. Ah boşver ya bana ne! Kurabiye alıp yemeye başladım ve televizyona döndüm.

Baran'ın telefonuna arama geldiğinde, ayağa kalkıp şarjdan çıkardım ve ona götürürken ekrana baktım. "Gülnaz arıyor." dedim. Telefonu alıp kulağına koydu ve konuşmaya başladı.

"Ne istiyorsun?" dedi sinirle. Bu arada Gülnaz, Baran'ın metresi. Benim yanımda konuşmaktan çekinmez. Zaten biliyorum o kadını.

"Bu seni ilgilendirmez Gülnaz!" dedi ve telefonu kapattı. Telefonu alıp yeniden yatağın yanında ki şarja taktım.

KumamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin