16. Bölüm

4.4K 364 185
                                    

*Medya çizimmiş ve üzerlerinde pijama varmış gibi yapıyoruz


20. Bölümde bitecek hikayemiz. Daha fazla sakız etmek istemedim. Dolayısıyla son bölümleri atıyorum artık. Bugün 2, yarın 2 bölüm. Ek olarak belirteyim, 5K küsür olduk... Teşekkürler hepinize! 

*****

Kalbim, içinde kuş besliyor gibi pırpır ediyordu. Boğazım kuruyor, yanaklarım allanıyor ve tenim uyuşuyordu. Saç diplerim bile ismini haykırıyordu.

Yanımda her yerine dökerek, yüzüne gözüne ketçap bulaştırarak hamburger yiyen bu adamı izlerken ben defalarca ölüyor ve diriliyordum. Çiğnerken büyüyen ketçap bulaşmış yanakları, aralarında köfte artığı olan inci dişleri ve ağzının kenarından dökülen yemek parçaları.

Bu kadar iğrenç görünmesine rağmen onu nasıl sevebiliyordum aklım almıyor.

Yağlı elleriyle dokunduğu saçlarını öpmek istiyordum. Üstündeki beyaz gömleğe yapışmış mayonezli marul bile güzeldi. İçimdeki gülme isteğini durduramıyorken sonunda telefonumu çıkardım ve onun bu şaşkın bakışlı halinin bir fotoğrafını çektim.

"Sana illa yemeğini biri mi yedirmeli prenses? Kaç yaşındasın? Bebek misin sen?" Alayla sorduğumda ağzındaki köfteleri göstererek güldü. " 6 aylığım, emzirecek misin?" Gözlerim şaşkınlıkla açılırken o ağzındakileri saçarak kahkaha attı.

Rezil oluyorduk.

Eski çalıştığım kafeye gelmiştik ve ben buradaki işimden çıkalı neredeyse 1 ay oluyordu. Kai'yi bir kez bile umursamamıştım. O da yaptığından ders çıkarmış olsa gerek hiç yaklaşmamıştı. Böyle bir güzelliğin içinde bir zorbanın yatması... Yazık doğrusu.

"Sen Oh Sehun, pislik bir sapıksın" Kendi hamburgerimi düzgün bir şekilde yerken beni seyrediyor oluşu utandırıcıydı. 1 ay içinde neredeyse bana  sınır ötesi bir şekilde hiç dokunmamıştı. Yine sarılarak uyuyor, birbirimizi yatmadan önce öpüyorduk. Ama fazlası yoktu.


Son yakınlaşmamızdan sonra konuşmadan karar verdiğimiz birbirimizden uzak durma eylemi sadece fiziksel olarak kalabilmişti. Kendimizi kız arkadaşlarımızla vakit geçirmeye zorlamak şöyle dursun, birbirimizden ayrı durmaya çalıştıkça daha çok özlüyor ve daha fazla istiyorduk.  

Özlüyordum onu. Temaslarımızı özlüyordum ama elimizden geldiğince birbirimize dokunmaktan kaçınıyorduk. Arada beraber dışarı çıkıp erkek erkeğe takılıyorduk bunun dışında Profesör Kim'i ikna etmiştik ve dersinden daha fazla devamsızlık yapmamak kaydıyla düzenli olarak okula gidiyorduk.

Ayrıca artık tek kişilik değil, benimkiyle de birleştirdiğimiz için iki kişilik yatakta yatıyorduk ki bu yurttaki Jung Amcayı oldukça kızdırıyordu.

"Bilekliğimi ver" Uzun zamandır takmadığımız bileklikler, söylediğinde aklıma gelmişti. Ona ihtiyaç duymamıştık belki ama dokunuşlarımız olmadan zor zamanlar yaşadığımız şu günlerde takmak akıllıcaydı.

Elimi silip her daim çantamda taşıdığım bilekliğini yağlı ellerine değdirmeden taktım ve kilitledim. Kendi bileğimi uzattığımda bana şaşkınca baktı. "Sattım ben onu" Gözlerim büyürken neredeyse ağlayacaktım. 3 aylık harçlığımı verdiğim çift bilekliğini satmış mıydı yani? Dolan gözlerimi görünce hemen kendi çantasından çıkardı ve bileğime taktı.

"Yeminle geri zekalı"

Bana homurdanırken yağlı elleriyle kilitledi ve anahtarını tekrar çantasına attı. Belki garipti ama sevgi sözcüğü olarak kullandığı bu minik hakaretler bile beni özel kılıyordu.

Len Priatelia:: HH ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin