8. Bölüm

3.6K 371 74
                                    

Şatafatlı bir hayatımız, büyütülecek sorunlarımız yoktu bizim. Birbirimizi seviyorduk. 'Arkadaşça' da olsa birbirimizi herkesten çok seviyorduk. Annelerimizden ve sevgililerimizden çok birbirimizi öpmeyi seviyorduk.

Salak şakalar yapmayı, tüm gün beraber uyuyup tembellik yapmayı, bilgisayar oyunları oynayıp birbirimizle yarışmayı, içmeyi ve cozutmayı.

Bunların hepsini, beraber yapmayı severdik biz.

Yalnız olduğumuzda uykusuzluktan gözlerimiz şişerdi ancak birbirimizi bulduğumuzda rahatlar ve nerede olursa olsun yine beraber uyuyakalırdık. Bu bazen derslikteki bir sıra da , bazen otobüste veya bazen bir kafede bir sürü sipariş verip hiçbirini yemeden birbirimizin omzunda olurdu.

Ne olursa olsun tenlerimiz birbirine değmeden duramazdık.

Birbirimizin en iğrenç hallerini bile görmeye razıyken ayrı kalmaya dayanamazdık.

Şimdiyse tanıyamıyordum onu... 9 yılımı beraber geçirdiğim adam. Sevdiğim, aşık olduğum ve arzuladığım adam, şimdi bir başkası haline gelmişti. Neydi onu bu hale getiren, ben miydim? Sadece birkaç günde değişmesi mümkün müydü?

Komikti. Yani gerçekten komikti.

Sokak arasında çöp tenekesinin üstüne otururken deli gibi kahkaha attıracak kadar komikti.

Evet, Kai ile iyi şeyler yaşamamıştım belki ancak bunu böylesine büyütmesine anlam veremiyordum. Nereden bakarsam bakayım mantıksızdı. Eun Ra için bu kadar kızmış olsa, onu benim yanıma yaklaştırmazdı. Ama aksi gibi onu çalıştığım kafeye getirmiş gözlerimin önünde yemişti.

Bunu cinsel açıdan tahrik edici mi bulmalıydım? Yoksa Eun Ra sahipli diye ona bakmaktan kaçınmalı mıydım?

Ne olursa olsun o kıza o gözle bakmayacağımı bilmesi gerekirdi.

Ve ne demişti? 'Eun Ra için dövmüyorum seni' Ya ne için dövmüştü beni? Aklım o kadar karışıktı ki mesai bitimine kadar çöp tenekesinin üstüne tüneyip düşünerek ağladığımı fark etmemiştim. Kai kıyafetlerimi bir torbaya koyup elime verdikten hemen sonra ayrılmıştı yanımdan.

Büyük olasılıkla uğraşmak istememişti ve haklıydı da.

Bende tünediğim yerden elimdeki poşetle ayrılırken nereye gideceğimi düşünüyordum. Yurda gidemezdim, Yeri'nin şefkati iyi gelebilirdi ancak onun aklını bulandırmak da istemiyordum. Aklıma gelen fikirle bir taksi tuttum ve ardından halen üstümdeki garson kıyafetiyle durmama aldırmadan terminale geldim.

Bilet alırken bile yarını düşünmemiştim, kapıyı çaldığımda tedirgin olup neyi söyleyeceğimi bilmediğim gibi. Beni önce şaşkın, ardından gülen suratıyla karşılayan kadını gördüğümde sıkıca sarıldım.

Sehun'un annesi ne olursa olsun çok soru soran bir insan değildi. Sadece 'canım istediği için geldim' bahanesine ayak uydurmuş önüme ziyafet sofrası hazırlatmıştı. Bay ve Bayan Oh ikisi de beni neşeli bir şekilde ağırlarken konuyu sonunda Sehun'a getirmişlerdi.

Ağladığım, şişmiş gözlerimden anlaşılıyordu tahminimce. Sadece 'o yurtta' demiştim ve izinlerini isteyip Sehun'un odasına ilerlemiştim. İhtiyacım olan buydu. Annem ve tatlı kahkahası da güzel gelebilirdi ancak soracağı soruları göze alamamıştım. Yeri'ye gitmek şimdilik iyi bir fikir değildi bu yüzden en iyi seçenek Sehun kokulu bu yataktı.

Onsuz uyuyamıyordum. Elimde olsa kokusunu parfüm yapar cebimde gezdirirdim. Kokusunu tenimden eksik etmezdim ancak yapamıyordum. Ve şimdi ondan ayrıyken mantıklı düşünebilmem için onun kokusuna ihtiyaç duyuyordum.

Len Priatelia:: HH ✔Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon