5.Bölüm

63.1K 2.1K 57
                                    

Yeni bölüm sizlerle... Uzun bir bölüm oldu lütfen yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin. Sizleri seviyorum geçen bölüme ilgi fazlaydı umarım bu bölüme ilgi daha da fazla olur. Hepinize keyifli okumalar :D Öpüldünüz :* Şey Yağmurla Gelen Aşk'a da bakarsınız dimi?

5.BÖLÜM

İstanbul arabayla yolculuk bebek derken baya bir yorulmuştu. Tabii Dolunay ve Eymen'de öyle. Geldiklerinden beri uyuyorlardı. İstanbul yatağında dönmesiyle kolu bir şeye çarptı bunun Eymen olduğunu anlaması uzun sürmedi. Yavaşla gözlerini açtı ve gerindi. Komidinin üzerine koyduğu telefonuna baktı, saat ona geliyordu ve Meriç'te aramamıştı. Demek ki daha inmemişlerdi. Acaba Dolunay uyanmış mıdır diye düşünüyordu. Artık yataktan kalksa iyi olacaktı.

İlk arkadaşını arayacaktı sonra da valizini dolaba yerleştirecekti. Bir de mutfak malzemeleri vardı. İş yapmak İstanbul'a göre değildi ahh! Nasıl yapacaktı bunca işi kendi evine ondan başkası girmediği için çok kafaya takmazdı ama çokta dağınık bir insan değildi. Tek yaşıyordu ne kadar dağıtabilirdi ki evi. Mutfak desen zaten yemek yapamıyordu, çoğu kez yemeğini dışarıdan sipariş ediyordu ya da bir yerde arkadaşlarıyla yiyordu. Yapabildiği tek yemek hazır çorbalar ve makarnaydı. Belki bir de yumurta ve tost.

Meriçlerin daha inmemiş olma ihtimali yüksekti ama yine de İstanbul onu aramaya karar verdi. Telefonunu eline aldı ve rehberden arkadaşını bulup aradı. Tam da tahmin ettiği gibi hala telefonu kapalıydı. Zaten Meriç veya Tunç inince onları arardı. Bavulunu odada göremeyince odadan çıkmaya karar verdi. Çıkmadan Eymen'in dört yanını da yastıklarla çevrelemeyi unutmamıştı. Eymen on iki aylıktı hala emekliyordu, yürüyemiyordu daha sadece bir kaç adım atıp poposunun üstüne düşüyordu.

İstanbul'un içine şimdi bir kurt düşmüştü ya uyanır da yataktan düşerse diye. Neyse ki Dolunay uyanana kadar ancak dolabını yerleştirirdi, mutfağa inmeye vakit kalmazdı. Zaten bu cazgır tosbağa da uyandığı anda yaygarayı koparırdı ne de olsa.

İstanbul odasından çıkmış bavulunu almak için aşağıya ineceği sırada valizlerinin kapının kenarında durduğunu gördü demek Dolunay hepsini yukarı taşımıştı. Evde ses olmadığını göre Dolunay daha uyanmamıştı, acaba gidip bir baksa mıydı?

Odaların hepsini gezmiş son kapıyı da sessizce açmıştı. Dolunay üstündekileri bile çıkarmaya üşenmiş öylece yüz üstü yatağa uzanmıştı. İstanbul onu böyle görünce kalbinde yine bir heyecan oluşmuştu. Bu adam ne kadar da yakışıklıydı böyle!

Cidden Meriç'in dediklerine kulak vermeli miydi? Kendini Dolunay'a fark ettirmenin zamanı gelmiş miydi? Bu haftayı iyi mi değerlendirmeliydi yani? Yanların da kimseler olmayacaktı. Ama İstanbul utanırdı nasıl olacaktı ne yapacaktı ki? Hem ya Dolunay'ın hiç ilgisini çekmezse ya da Dolunay ondan hoşlandığını anlarsa ve İstanbul'dan hoşlanmazsa o zaman ne yapardı asıl? En iyisi her şeyi akışına bırakmaktı. Olacağı varsa olurdu zaten. Dolunay'ın kıpırdanmasıyla kendine geldi, sessiz ve minik adımlarla odadan çıkıp kapıyı çekti.

Odasına geri döndü, minik adam hala mışıl mışıl uyuyordu. Ne de masum güzel bir şeydi. Kendisinin de çocukları olacak mıydı bir gün sevdiği adamdan? Ah yine düşüncelere dalmadan bavullarını açtı ve dolabı güzelce yerleştirmeye başladı.

İki bavulu da boşaltmıştı ki o sırada telefonu çaldı. Arayan Mine teyzeydi. Telefonun sesine bir de minik yaramazın sesi eklenmişti. Uyanmıştı Eymen ve şimdi ağlıyordu. İstanbul telefonu açtı, aynı zaman da Eymen'in yanına gidip ona sarıldı. Biraz sakinleşmişti ufaklık ama hala mırın kırın ediyordu.

"Efendim Minnoş'um." Diye cevapladı telefonu İstanbul. Mine teyzeye böyle seslenirdi bazen sevimlice.

"Kızım niye haber vermiyorsunuz, aramıyorsunuz. Bizim deli oğlan niye telefonuma cevap vermiyor?"

Minik ÇöpçatanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin