24. Bölüm "Tanıdık Yüz"

Start from the beginning
                                    

"İşte şimdi de benim için 'ne önemi var zamanı'." İçkisinden bir yudum alıp bardağın üstünden alaycı bir gülücük yolladı Hanna. "Öyle değil mi Sehun?"



"Evet, elbette." deyip kısa kesmiş ve gülümseyerek yeni dansçıları izlemeye koyulmuştum.



Üçgen şeklinde sıralanan dansçılar uyum içinde figürlerini sergilerken Hanna dizlerinin üstünde yaylanıyor ve ben sahneyi sakin sakin izliyordum etrafımda dans eden sürüyle insana rağmen.



"Çok seksi değiller mi?"



Kıskanmam umuduyla söylediği şeye gülümseyip evet anlamında başımı salladığımda göz devirip eğlencesine devam etmişti.

Zaman akarken gitgide yeni üyeler eklenen dans gösterisine, ortamın ihtişamının da etkisiyle daha fazla odaklanmaya başlamıştım. O kel şişko eğlence işini gerçekten mükemmel kıvırıyordu. Yaklaşık sekiz kişilik ekipte sahnenin önünü, odağı üstlerine çekmek için iki kişi almıştı.

"Yalnız şu öne çıkan çocuklar nefis görünüyor! Bu kez ciddiyim."

Hanna'nın ikinci boş kıskandırma denemesine de gülerek göz devirdiğimde üstelemişti.

"Ciddiyim diyorum!"

"Peki, biraz üzüldüm!" Hanna'nın kulağına doğru bağırıp o gösterdiği çocuklara çevirdim yüzümü yalandan bir üzgün ifadeyle. "Ben de ciddiyi-"



Sahte üzüntü ifadem donarken sözüm yarıda kalmış ve az önce dikkat etmediğim çocuk saçma bir şekilde birini hatırlatmıştı bana. Bu kadar benzemesi?.. Daha neler.



Hanna donup kalmış bakışlarım karşısında kısa bir kahkaha attı. "Baksana sen bile etkilendin."



"Bu ne ya?"Onun duyamayacağı bir tonda mırıldandım. Dansçıların bulunduğu yer fazla yakın olmadığı için gözlerimi kısmış,dikkatle inceliyordum. Gerçek olamazdı çünkü. Delilik, saçmalık, imkansızlık ya da ne denirse densin, bütün –lık eki alan çılgın kelimelerle tanımlanabilirdi.

Başını eğerek ya da arkasını dönerek yaptığı her dans hareketinde yüzünü gözden kaçırdığım için istemsizce oraya yaklaşıyor ve dikkatli bakmaya çalışıyordum. Sahneyle aramda beş metrelik mesafe kaldığında olduğum yere çakılıp, nabzımın yüksek ritimli dans müziğiyle aynı hızda çarpmaya başlamasını gözlemledim içimden.

Çünkü bu yetenekli, parlak kızıl-kahve saçlara sahip dans makinesi çocuk bir zamanlar burdan parasını tehditle kopardığımız ve bu sabah okulu bıraktığını öğrendiğim eski ev arkadaşımdan başkası değildi.

İlk an sabahki düşüncelerin kafamda halüsinasyona yol açtığını düşünüp kendime gelmeyi denemiştim. Çünkü gerçekten olamazdı! İşe girip okulu bırakması olabilirdi tamam. Bu gördüğüm karşısında onlar bana daha imkanlı görünmeye başlamıştı. Ama yok, hayır. Burda yeniden işe giremezdi.

"Sehun?"



Hanna'nın arkamdan koluma dokunmasıyla hayata dönüp sağa sola salladım kafamı. Sonra arkama dönüp hortlak görmüş suratımla kıza baktım.

"Efendim?"

"Neyin var senin?"



Bir kez daha sahneye bakıp aynı kişiyi gördükten sonra keçileri kaçırmadan önce arkamı dönüp kafa salladım sorun yok anlamında.

"Hiç!.. Bi şey yok."



Çocuklar eğlenmeye devam ederken ben ara ara sahnede belirip yok olan dansçıyı gözlemliyordum. Dans ederken kışkırtıcı bakışları seyirciler dışında her yerde olduğu için beni göremiyor olabilirdi ama ben onu çok net görüyordum. Her hareketini, her figürünü, her yüz şeklini. Ama çok değişmiş görünüyordu. İlk anda çıkaramamamın tek sebebi değildi imkansız olması. Diğer sebebi eski halinden çok farklı görünmesiydi. Zaten zayıf olan vücudu tamamen çelimsizleşmiş ve bir deri bir kemik görünüyordu.Mimiklerindeki memnuniyetsizliğin de sadece benim tarafımdan okunmadığına emindim.

Channie Says SpecialWhere stories live. Discover now