21. Bölüm "Bence Çıkarmayalım..."

En başından başla
                                    

"Neden kaçıyorsun?" Suratımın ciddileştiğini fark edip yeniden başladım gülmeye. "Bak ben hazırım."

Jongin benim kadar sarhoş olmasını beklediğim halde gayet kendinde gibi davranıyordu. Bunu bakışlarını anlamaya çalışır gibi yüzümde gezdirdiğinde anlamıştım. Ve onu izlerken son söylediğim sözleri bile unutuyordum. Burnunu, az önce dokunduğumda bende fena hisler uyandıran yumuşak dudaklarını, benimkilerle buluştuğunda kendimi tutmakta zorlanmama neden olan simsiyah gözlerini...

"Hazırım mı?! Sabah kalktığında şu an neden bahsettiğini bile hatırlamayacaksın."

Onu o zaman düşünürüz diyen alaycı bir bakışla süzdüm kısa bir süre. Ardından kapıda olan elimi çekip omzuna dokundum. Diğer elim beline uzanırken onun yadırgayan bakışlarını umursamadan dudaklarına ulaşmak için hızlı bir hamle yapmıştım bile. Ve dudaklarım onunkilere temas ettiği an geri çekilmesi tek bir saniye bile sürmemişti.

"Hadi ama!" dediğimde gözleri on santim ötemde benim sızlanmama şok olmuş gibi bakıyordu. Bense anormal olan ne anlayamıyordum. Sadece onu yakınımda istiyordum. Çok yakınımda. Yalnızca yüzüne bakarken bile ben dayanamazken o niye bu kadar soğukkanlıydı?

"Bana uzun zaman önce bir şey söylemiştin, hatırlıyor musun Sehun? Bana kalırsa siktir git."

Onu duymuyor gibi tişörtümü çıkarmaya çalışıyordum. Git gide görüşüm bulanıklaşıyordu ama o hala görebileceğim kadar yakınımdaydı. Tişörtümü çıkarıp çıkarmadığımdan emin olamasam da ona bir kaç adım atana kadardı her şey. Duyduğum son fısıltılarsa "İstiyorsan, uyan ve buna o zaman hazırla kendini." olmuştu.

Gerisi yoktu. Film orda kopuyordu ve ben çakılıp kaldığım yerde kocaman açtığım ağzımı ellerimle kapatarak hatırlama işini sürdürdüğümü yeni fark etmiştim.

Siktir.

O ben olamazdım.

Hani o... Jongin'i yemek istiyor gibi davranan.

Siktir.

Sırtımı dikleştirip sıçtım efektli derin bir nefes aldım ellerim hala ağzımın üstündeyken. Hızla altımdaki şorta baktım. Sarhoşken sevişip sevişmediğimizi nerden anlıyorduk?

Hayır. Hafızamda canlanan Jongin kolay lokma gibi görünmüyordu. Benden uzak duruyordu. 'Hazırlan öyle.' tipinde bir şeyler söylüyordu. Bana bunu yapmış olamazdı. Pekala her şeyi siktir et, ben ne yapmıştım? Ondan hoşlanmıyordum. Ona o gözle bakmıyordum, bakmamıştım, bakamazdım. Her şeyden önce ben gay değildim.

Ama uyanıkken bile neden kendime engel olamıyordum? Sabah kahvaltıya onunla devam edemememe kadar her şey nasıl bu kadar etkiliyordu beni?!

Uzun ve seksi bacaklarım odamın kapısının önünde çaresizce sabit dururken titriyordu. Az önce ayakta dik durabilmek için kolona dayadığım elim de öyle. Olamazdı değil mi? Yani hayır tabii ki!

Ne yapacağımı bilemez halde hızlı adımlar ve kocaman açılmış gözlerle yatağa yürümeye başladım. Ayak ucu sınırını geçtiğim anda vazgeçip yönümü tekrar arkaya çevirdim. Bu olay kapının önünde durup koşarak dolabın kenarına gittiğimde de tekrar etmişti kendini. En son başa dönüp sertçe kendimi kapıya yasladım. Başım iki elimin arasında ve soluk soluğaydım.

Film klişeleri dönüyordu aklımda. O abuk senaryoların, filmin ortasına kadar aşık olduğunu fark etmeyen abuk karakterleri gibi olamazdım. Çünkü ben vücudumu iyi tanıyordum. Gerçek hayat böyleydi. İnsan salgılanan hormonlarının tetiklediği kalp atışlarını anlardı. Ben o sevmek denilen şeyi yaşamamıştım ama aşk nasıl bir şey acaba diye sormayacak kadar zekiydim. Tanrım kaçıncı yüzyıldaydık, medya bunlarla doluydu. Her yer aşk edebiyatıyla kaynarken anlamak için yaşamak gerekmiyordu. Sikilesi yanılma ihtimalim yoktu.

Channie Says SpecialHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin