20. Bölüm: Ablan Star Bebeğim

Start from the beginning
                                    

"Yapamazsın değil, yapmazsın."

"Madem yapmayacağımı biliyorsun, o halde bu sorgu neden?"

"Sen benim soruma cevap vermiyorken benden cevap beklemen fazla ironik."

Ofladım. "O halde cevapsız sorularla odalarımıza dağılsak artık?"

Alayla gülümsedi. "Sabaha kadar burada bekleyebiliriz demiştim."

Tabi Edis işsizdi. Yapardı. Ama benim yerine getirmem gereken sorumluluklarım vardı bu nedenle sabaha kadar Edis ile burada nöbet tutamazdım. Sonunda pes edip, "Suya düştüm," dedim düz bir sesle. "Şimdi izin verirsen duş alıp yatmam gerek, malum yarın bazılarının aksine okulum var."

Kaşları çatıldı söylediklerimden sonra. Gözleri soru işaretleriyle dolmuştu. "Suya nasıl düştün?"

Gözlerimi kaçırdım. "Tamam, atılmış da olabilirim... Doğum gününün intikamını almadıysa ben de bir şey bilmiyorum!"

"Doğum günü mü?" Sesi şaşkın, bir o kadar da meraklıydı. "Bu da ne demek oluyor?"

Dilimi sertçe ısırdım aptallığım karşısında derin bir nefes alarak. O gün oradakilere rezil olduğum yetmemişti şimdi bir de herkese anlatarak dünyanın geri kalanına rezil olmalıydım. "Pastasına kusmuştum..."

"Sen..." Gerildi zaten keskin olan yüz hatları nedenini bilmesem de. Geri çekilerek beni bir anda serbest bıraktığında kaşlarımı çattım. Ama onun yüzüne anlamlandıramadığım bir gülümseme çizildi. "O yaz oradaydın?"

"Evet?"

Gülümsemesi daha da genişledi. Az önceki gerginliğinden eser kalmamıştı. Sanki kaybettiği bir şeymişim de uzun zaman sonra yeniden bulmuş gibi bakıyordu gözlerime. Aydınlanmıştı ifadesi.

"Ne oluyor?" dedim kaşlarım iyice çatılırken. "Neden öyle bakıyorsun bana?"

"Hiç," diye mırıldanarak merdivenlere yöneldi. Üç harflik kelimesi bile neşeliydi. Dudaklarında asılı kalan gülümseme dikkatimi dağıtıyordu. "İyi geceler, Gamze."

Anlam veremesem de bu haline, üstelemedim. Daha önemli bir işim vardı şu an. Onun nereden geldiğini sormak mesela. Her ne kadar biliyor olsam da... Hep o benim sinirlerimi bozacak değildi ya?

"Sen neredeydin?" diye hesap sordum burnunu havaya dikip.

Omzunun üzerinden dönüp baktı bana. "Yürüdüm," demekle yetindi. Soğuktan yanakları kızarmıştı. Demek ki uzun zamandır dışarıdaydı.

"Tek başına mı?"

Doğrudan gözlerime baktı ve, "Tek başıma," dedi tereddüt etmeden. Eğer telefon konuşmasını duymamış olsaydım kesinlikle inanırdım. Ama ne mutlu bana ki duymuştum.

Küfür edip kafasını duvara sürtmek istesem de dilimi ısırdım kendimi tutmak adına. Pis yalancı! Kafamı usulca salladım cevap olarak ve zorla gülümsedim ona. Merdivenleri çıkmaya başladığımda yanından geçip gitmemi bekledi beni takip etmek için. Son basamaktan sonra yollarımızı ayırdık, o sağdaki odaya bense soldaki odaya yöneldim.

Bir an önce duş almalı ve şu pis sudan kurtulmalıydım. Kaşınmaya başlamıştım uyuz gibi! Kıyafetlerimi hazırlayıp banyoya attım kendimi haliyle ve en neşeli şarkılarımı söylerek suyun altında keyifli dakikalar geçirdim. Hem eğlendim, hem temizlendim.

Çıkıp kurulandıktan sonra pijamalarımı üzerime geçirip çıktım banyodan. Odama girdiğimde yatağımın üzerinde kitap okuyan bir Edis bulmayı beklemiyordum. Okuma gözlükleri vardı gözünde ve itiraf etmeliydim ki kemikli yüzüne gözlükler çok yakışmıştı.

Hey, Matmazel!Where stories live. Discover now