Chapter 35 'Mother Love you'

761 67 68
                                    




Bizi içeri davet ettiğinde çekinerek girdim. Güzel bir eve benziyordu,iki katlıydı. Ahşap merdivenleri vardı ve gerçekten düzenli görünüyordu. Salona doğru ilerlerken şahşahlı sehpada ki fotoğraflara baktım. Ahşap ağır çerçevelerin içinde oğluyla kendisinin, eşinin fotoğrafları vardı. Hafifçe gülümseyip oturdum. Ama hala kendim gibi hissetmiyordum. Sanki yabancı bir kadınla konuşuyor gibiydim.

Harry de hemen yanıma oturup elini bacağıma koydu. Hafifçe sıktı güven vermek istercesine. Kim, nereden, nasıl söze başlayacağını bilmiyordu.  Üçümüz de birbirinin gözünün içine bakarken ben tırnaklarımı koltuğa bastırıp sonunda bir cümle (?) kurmayı başardım.

"Neredeydin?"

Gözlerimin içine bakarken birden ellerimi tutup öpmeye başladı.

"Zorundaydım, baban çok kötü işlerin içindeydi Heaven. Tahmin edemeyeceğin kadar."

"Hepsini biliyorum, buraya kafamı şişirmeye gelmedim. Sadece küçük savunmasız bir kızı bırakacak kadar mı nefret ettin bizden?"

"Hayır, hayır hayır senden senin için vazgeçtim yemin ederim. Heaven aramadım mı sanıyorsun? Bir gün olsun senden vazgeçmedim ben. Senin daha hiç bir şeyden haberin yokken ben seni rüyalarımda görüyordum. İzin ver de sana sarılayım olur mu?"

Beni kucağına çektiğinde yeniden o ağır ve yakıcı hissi burnumun direğinde hissettim. Göz yaşlarım yanaklarımdan boynuma hücum ettikçe ona daha sıkı sarılıyordum.

"Anne.."

Harry'nin hızlı bir şekilde yanımdan kalkıp kapıyı kapatışını duyduğumda yüreğim bir kere daha sızladı. Saçlarımdan defalarca öpüp beni kokladığında bu duygunun nasıl mükemmel bir his olduğunu ilk kez tadıyordum. Öyle güzeldi ki, masaldaymışım gibiydi. Babama küçükken bir saat yalvarmamın sonucunda bana sadece on beş dakika anlattığı masallardaki gibi bir mutluluktu bu.

"Mektuplar yazdım, Heaven. Elimden gelen tek şey oydu. Oturup yazdıkça kendimi sana yakın hissetim. Gözlerimi kapattım, yatağında seninle uyuduğumu hayal ettim. Pembe pijamalarını o pamuk gibi bembeyaz tenine giydirdiğimi hayal ettim sana banyo yaptırdıktan sonra. Seninle saatlerce bebek oynamayı hayal ettim. Sokakta ne zaman kızına bağıran bi anne görsem kendime hep söz verdim. Onu bulduğunda ona asla bağırma Rose dedim. Ve şimdi benim karşımdasın. O kadar güzelsin ki, sana bakmaya bile kıyamıyorum.."

Tek yapabildiğim boynunu defalarca öpüp 'Anne' diyebilmekti. Çok fazla birikmişim meğer, bunu 18 yıldır yeni anlıyordum. Bu kadar biriktiğimi, bu kadar yoğun hissedebileceğimi düşünmüyordum ona karşı. Melek gibiydi gerçekten, ve aslına bakarsanız Harry'nin acısını şimdi anlayabiliyordum. Eğer annemi daha önce tanıyıp kaybetseydim onun yokluğuna dayanamazdım.

"Anne, bir daha gitmezsin değil mi?"

"Gitmem, bir daha gitmem."

"Ama o?"

"Kim?"

Beni kolları arasına almış konuşurken saçlarımdan öpüyordu. Nasıl tiksinmiyordu benden? Kızıydım onun, neden tiksinsin ki benden değil mi?

"Anne, neden ağladın?"

Merdivenlerden gelip anneme sarılan çocuğa baktım yeniden. Zar zor ingilizce konuşuyordu. o benim annemdi, benim anneme anne demesini istemiyordum. Gözlerine hoşnut olmadığımı belli eden bir ifadeyle baktım. Ciddi misiniz? Tanrım 6-7 yaşındaki bir çocuğu mu kıskanıyordum ben?

"Ağlamadım oğlum, mutlu oldum. Arkadaşlarımı çok özlemiştim görmüyordum bayağı. O yüzden."

"Tamam, bu abla kim?"

Lustfulness  (Şehvet)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin