gizemli fotoğraf olayı;

Start from the beginning
                                    

"Ve buna rağmen girdin öyle mi?" 

"Öyle gerekti." derken sesim fısıltı gibi çıkmıştı ama yine dik başlıydım. Kendimi ezdirmezdim, asla.

"Neden?" Çünkü ben, üstüne basa basa yasak olduğu söylenilen şeyleri yapacak kadar aptal bir kızım. Çünkü benim tuhaf takıntılarım var. Çünkü ben yabaniyim, birisi bana dokununca bunu konuşarak çözemeyecek kadar büyük sorunlarım var. Ben tuhaf ve saçma sapan bir insanım. 

Sorusuna cevap vermedim. Ben cevap vermeyince sorusunu yineledi. İnatla sessiz kaldığımda Sude, "Yeter, üstüne gitmeyin. Görmüyor musunuz sinirli işte." diye bağırdı birden.

Adam onu umursamadan, "Neden bu odaya girdiğini anlatmazsan, ikinizi de kovarım." dedi sert sesiyle. Bir an için başım dönse de olayı hızlı bir biçimde kavramıştım. İkinci patron sorunu... Kafamı kaldırıp gözlerine baktım, fazlasıyla ciddiydi ama anlatmayacaktım. İnat etmiştim bir kere, eh biraz da utandığımı inkar edemem.

Yeniden, "Anlat." dediğinde başımı önüme eğip olumsuz anlamda salladım. Sude'nin sabrı taşmış olacak ki, "Kovarsan kov be!" diye bağırdı sinirle. 

Adam net sesiyle, "Çıkın." deyince hiçbir şey söylemeden odadan çıktık. Kapıyı arkamızdan kapatıp sağa kayarak sırtımı duvara yasladım ve yavaş yavaş kayarak yere oturdum. Sude de karşıma oturduğunda, sinirimin azalmış olduğunu fark ettim. Titremem geçmişti. Yanımıza yaklaşan adım sesleriyle kafamızı kaldırıp kimin geldiğine baktık. Kerim ağabey yanımıza gelip durduğunda, ikimizi de merakla süzdü.

"Ne oldu? Ne dedi Atınç?" diye sordu tek kaşı havaya kalkarken. Nihayet sevimsiz adamın adını öğrenmiştim ama kovulduğumuz için artık pek de önemi yoktu.

Sude ile aynı anda, "Kovulduk." deyince içimden bir yerlerden gelen gülme isteğimi bastırmam için yanağımı ısırmam gerekti. Şu an sırası değildi, hiç sırası değildi.

Kerim ağabey avuç içiyle alnını sıvazlarken; "Başka bir şey söylemedi mi?" diye sordu. Şaşırmış gibiydi. Belki biraz da meraklı.

"Neden girdiğimi sordu, cevap vermediğim için de kovdu işte." dedim umursamaz bir tavırla.

"Neden girdin peki? Seni uyardık diye hatırlıyorum." derken kızdığını belirten bir ciddiyete bürünmüştü. "Ha bir de, korumaya gösterdiğin o tepki de neydi?"

Ben cevaplamadan Sude araya girip; "Ağabey bir de sen üstüne gitme gözünü seveyim. Onda bir çeşit takıntı bu, istemediği halde ona dokundukları zaman atak geçiriyor." diye bir özet geçti.

"Ayrıca, odaya da girmek zorunda kaldım." diye kısa bir ekleme yaparak kestirip attım. Oturup durumumu tartışacak durumda değildim.

Kerim ağabey birkaç dakika sessiz kaldıktan sonra başını aşağı yukarı sallayarak anladığını belirtti. Hemen ardından, "Burada bekleyin, ben konuşayım Atınç'la." dedi. Bizden ses çıkmayınca kapıyı tıklatıp ses gelmesini beklemeden içeri girdi. 

On veya on beş dakika kadar bir süre zarfından sonra kapı yavaşça aralandı ve Kerim ağabey yanında Koray ile birlikte dışarı çıktı. İkisi de bize bakarken ortamda hoş olmayan bir sessizlik vardı. "Atınç seni bekliyor Sıla, seninle konuşacakmış." dedi Kerim ağabey sessizliği bozarak. Kaşlarım yavaşça havaya kalkarken ikilemde kalmıştım. Patronum pek sakin ve sabırlı birine benzemiyordu ve bende, birini üç dakikada zıvanadan çıkarabilecek bir yetenek vardı.

CEHENNETWhere stories live. Discover now