27.Bölüm "Acığa Çıkan Gerçek"

Start from the beginning
                                    

Öldürmem için mi o noktaya vurmamı istiyordu?

"Öldürücü olması şart mı?" diye sordum, aklıma öldürdüğüm adam gelirken.

"Evet. Canına zarar vermeye kalkan kimseye acımayacaksın." Dedi sert bir sesle. Zorlukla kafamı salarken, gösterdiği noktaya baktım. Mankenin üzerinde gösterdiği yeri kendi bedenimde bulmaya çalıştım. Ellerim karnımın üzerine gitti.

"Burası mı?" diye sordum, göğüs kafesimin biraz altına dokunurken. "Hayır." Bana doğru yaklaşmaya başladı.

"Manken yerine senin üzerinde anlatsam, daha iyi olacak gibi." Dediğinde, kafamı kaldırıp önümde duran bedenine baktım.

"Benim üzerimde derken? Bıçağı bana mı saplayacaksın?" dedim. Kocaman olmuş gözlerimle ona bakarken. Ne demek senin üzerinde deneyeceğim? Güldü, bu kez gülüşü sesli değildi ama dişlerini görecek kadar güldü işte...

"Hayır. Unutun mu canın bana emanet. Ona kimse zarar veremez. Ben bile." Dediğinde, kaşlarım havalandı. Hızlanan nabzımı görmezden geldim.

"Bunu alnıma silah dayamış adam mı söylüyor?" diye sorduğumda, bedeni gerildi. Ela gözlerinde kısılmalar oldu. Derin bir nefes alışına şahit oldum. Bu konuyu dile getirmem canını sıkmış gibi duruyordu.

"Dilendirmekten hiç vazgeçmeyeceksin değil mi?" diye sorduğunda, daha çok kendi kendine söyleniyor gibiydi.

"Üzgünüm her gün güvendiğim insanlar tarafından anlıma silah dayayıp kötü şekilde itham edilmiyorum." Kaşları çatıldı. Sıkıntıyla bir nefes verdi.

"Dinle." Derken, bana doğru bir adım daha atmıştı. Şimdi aramızda mesafe yoktu. "Bunu bir kez söyleyeceğim." Meraklı bakışlarım yüzünde gezindi. Neyi bir kez söyleyeceğini merak ettim.

"Bazen kontrolümü kaybedebiliyorum. O noktada gözüm dönüyor, dilimin bir ayarı olmuyor. Sana o kelimeleri kullanırken, aklımda olan tek şey öfkemi kusmaktı. Seni incittiğimi fark etmedim..." dediğinde, ela gözlerine baktım.

"Niye fark edesin ki? Doğru. Hiçbir şey hissedemiyorum ya, incinmem de." Dedim, sitem edercesine. "Göğüs kafesim taştan benim, duyguları hissetmiyor."

Sakince yaptığı açıklamaya karşılık neden bu kadar öfke dolmuştum ki? Onu dövmek istiyordum.

"Ayza..." adımı söylemesiyle birlikte bakışlarım ona kaydı. Ela gözleri dikkatle yüzümde gezinirken, farklı bakıyordu. Benim sitem dolu sesime karşılık onun ses tonu yumuşaktı. "O gece sana, silah çektiğim için özür dilerim."

Bu duymayı beklemediğim bir cümleydi. Duraksadım, şaşırdım. Uraz Alakurt o gece için benden özür diledi. Hem de bunu açıklama yaparak mı yapmıştı. Yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyorum ama tekrar konuşmasına sebep oldu.

"Bakma öyle. Evet ben tehlikeli işler yapan bir adamım. Acımasız tarafım da var ama..." dedi, duraksarken. "Bir kadına asla silah çekmem. Bu benim kurallarıma ters. O silahı çekmemin haklı bir sebebi yoksa silahı çektiğim kadının karşısına geçip özür dilemeyi de bilmeliyim. "Yutkundum.

Yılardır hayatımda olan adamı anımsadım. Kutay... sert mizacını, otoriter hareketlerini. Bugüne kadar kırsa bile hiç özür dilemeyişini... Hediyelerle gönlümü almaya çalışını... karşımdaki adama baktım. Elinde tutuğu güç Kutay'ın gücünden daha büyüktü ama bu karakterini hiç bozmamıştı. Güç insanı bozmaz mıydı? Onu bozmamıştı. Kuralları ve prensipleri vardı. Kurallarının başında ise çocuklar ve kadınlar duruyordu.

Ela gözlerine bakmayı sürdürdüm. Özründe samimiydi gözleri. Bu durumun canını sıktığı gözlerinden okunuyordu. Bu kuralları ona kurduran şeyin temelini merak etmiştim.

HARABEWhere stories live. Discover now