20.Bölüm "Hiçbir Şey Hissedemeyen Kadın"

Start from the beginning
                                    

"Hayır." dedim, cılız bir sesle "Hayır Alakurt, ben bir köstebek değilim. Kimse için çalışmıyorum. " derken gözlerim buğulanmıştı. Koyulaşmış elaları yüzümde gezinmeye devam etti.

"Bana yalan söyleme." Derken yaklaşıp, silahı anlıma biraz daha bastırdı.

"Seni kasıtlı seçtiler, yara izin, gözlerin." Derken, daha çok öfkelenmişti, arkasını dönüp kenarda duran sehpaya tekme attı. Sehpanın üzerindeki el ele tutuşmuş biblo yere düşerken parçalara ayrılmıştı. Biraz ilerimde parçalara ayrılmış bibloya baktım.

Saniyeler sonra parçalanan biblo gibi beni de parçalayacağını bilmeden.

"Başından anlamalıydım! Hiçbir duyguyu hissedemeyen bir kadın, neden ölen sevgilisinin intikamını almak ister ki? Söyle! Kimin kuklasısın? Sahibin kim Ayza Kılınç?" dediğinde, bakışlarımı hızla kırılan parçalardan çekip gözlerine baktım.

Ne demişti o?

Doğru mu duymuştum. Bana hiçbir duyguyu hissedemeyen kadın mı demişti?

İçimde bir şeyler kırıldı, kırılan parçaların kalbime batışını hissettim. Anlıma dayalı silahın varlığını unuturken kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Biliyordu. Yeşillerim elalarına çarparken, gözlerini sarmalayan o alevi gördüm.

Ne zaman öğrenmişti?

"Konuş!" diye bir kez daha bağırdığında, elim yumruk olmuştu.

"Ben..." dedim, düğümlenen boğazım yüzünden konuşmakta zorlanırken. "Ben, kimsenin kuklası değilim." Dedim, cılız bir sesle. Eş zamanlı olarak silahı yana doğrultup, ateşledi.

Silahın çıkardığı sesle, refleks olarak kollarımı kaldırıp başımın iki yanına yerleştirdim. Bir patlama sesi geldi, sırtımda hafif sızılar hissettim. Kollarımı başımın yanlarından çekmezken, kafamı çevirip arkama baktım. Az önce gülerek baktığım ayna parçalara ayrılmıştı. Başımda bir baskı hissederken, tekrar ona doğru dönmüştüm.

"Bir daha yalan söylersen, bu kez hedef sen olacaksın." Dedi tok bir sesle.

Başımın iki yanına korumak için koyduğum ellerim ağırca inip iki yanıma düştü. Biranda Azrail'e dönüşen yüzüne baktım. Notu bile ona söylemişken, yalan söylediğimi mi düşünüyordu? Üstelik ben ona ona inanmıştım.

" Yalan söylemiyorum. " dedim, buğulu gözlerim görüntüsünü bulanıklaştırırken.

Duymayı beklediği cevap bu değildi, yaklaşıp kolumu sıkıca kavradı. Beni kendine doğru çekerken, bedenim sertçe bedenine çarptı. Hala indirmediği silahı kaldırıp şakağıma yakınlaştırdı. bakışları, onu ilk kez bu kadar duygusuz görüyordum.

"Kime çalıyorsun?" diye sordu tekrar.

Bu görüntü bedenimi sarsarken, dolan gözlerimi kırpıştırdım. Bana inanmıyordu...

"Kimseye." Dedim, kısık bir sesle. "Kimseye çalışmıyorum."

Tutuşu sıklaşırken söylediklerime inanmış gibi durmuyordu. Odanın kapısı gürültü açıldı. Kim geldi diye bakmadık, birbirimiz yüzüne bakmaya devam ettik.

"Abi? Ayza? Ne oluyor? Abi ne yapıyorsun?" diyen Sinan'ın sesi duyulurken. Bize doğru yaklaşıp yanımıza geldi.

"Abi o silah ne?" dedi, Sinan şaşkınlıkla. Uraz bakışlarını üzerimden çekmeden konuştu.

"Sen karışma Sinan. Çık kapının önünde bekle." derken, çatılmış bakışlarıyla beni izlemeye devam etti.

"Abi daveteyiz, aşağıda insanlar var. Silah sesi duyulunca, paniklediler." Dediğinde, Uraz sanki nerede olduğumuzu yeni fark etmiş gibi tutuşu gevşedi. Bakışları Sinan'a dönerken, kolumu hala bırakmamıştı.

HARABEWhere stories live. Discover now