Beş.

"Öyle mi?" saate yalandan bir bakış attım. "Farkında değildim."
Tarot falları ve astroloji videoları sağ olsun.

"Telafi edebilir miyim?" karşı masada küçük bardakları kafalarına dikerek eğlenen ve gürültü çıkaran masayı gösterdi.

"Sürekli bir şeyleri telafi etmeye çalışıyorsun ve ben de hiç hayır diyemiyorum." başımı iki yana salladım.

Keyifle ellerini birbirine sürttü ve bekle işareti yapıp yanımdan uzaklaştıktan kısa bir süre sonra da elinde küçük limonlarla süslenmiş küçük bardaklarla dolu bir tepkiyle döndü.

"Ne yapacağını biliyorsun değil mi? Bir soru soruyoruz ve eğer korkaklık edersek bir tane içiyoruz."

"Biliyor musun buna hiç gerek yok." masaya uzanıp hepsini teker teker kafama dikmeye başladım. "Senin yerine de içebilirim, yazık olmasın."

Kahkaha atarak bileğimi yakaladı, "Ne yapıyorsun sen, yavaş ol."

"Eğleniyorum." son bardağı da tepsinin üstüne bıraktıktan sonra kendimi dışarı attım.

Telefonumdan dans etmek için bir müzik açıp kenara bıraktığımda o da kapıdan çıkmış bana doğru yürüyordu. "Gel çabuk, bana katıl."

Açık hava çoktan sarsılmış bilincimi iyice sarsmıştı. Onu kolundan tutup dans ettirmeye çalışırken sadece bana bakıp gülümsüyordu. Kollarını bir kukla ile oynar gibi oynatmaya çalışıyordum.

"Kolların çok ağır. Beni taşıyabilir mi?" gözlerimi gözlerine dikip sırıttım.

"Deneyelim bakalım." tek hamlede kucağına almıştı beni.

"Yuh çok güçlüsün." şaşkındım ama gülmeme engel olamıyordum. ''Kafam durmuyor!'' dedim endişeyle ufak bir çığlık atıp. Güldü ve ben de kucağında sarsıldım. Sahiden kafamı tutamıyordum.

"Seni eve götürüyorum."

''İşte bu!'' diye tek elimi kaldırıp bağırdım bir anda kopacağından korktuğum kafamı unutup. ''İşte bu, canınız cehenneme lanet olası erkekler!''

Şimdi bunu niye bir erkeğin kucağındayken bağıra bağıra söylüyordum bilmiyorum ama eski sevgililerimi aklıma getirdiğimde rahatlatıcı oluyordu.

''Canınız cehenneme at kılıklılar! '' tekrardan bağırdım avazım çıkana kadar.

Bakışları beni buldu, gülümsüyordu. Kolları gibi gülüşü de güzeldi.

''At kılıklılar ne be?''

''Sen sür köle!'' gaza gelip tekrardan bağırdım.

Belki de o kadar berbat durumda değildim? Baklava gibi tatlı bir çocuk beni kucağında evime götürüyordu, hiç fena değil.

''Yalnız çok iyisin maşallah, biliyorsun değil mi?'' dedim başımı sonunda omzuna yaslayıp, evet şimdi duygusal dakikalar başlayacaktı, bu sarhoşluğun sevmediğim yönüydü.

''Biliyorum.''

Mütevazilik desen var. Nasıl oluyor da kendine bu kadar güvenebiliyordu? Uğruna her şeyimi verebileceğim biraz güvene sahipti kendi hakkında ve bunu hiç tereddütsüz yapıyordu. Belki ben de hep bu yüzden kaybetmiştim, kendime hiç güvenmeyerek. Kendimi hep birileriyle kıyaslayıp eksik yanlarımı görmüştüm. Fazla hiçbir şeyim olamaz gibi. Olma ihtimali aklımın ucundan bile geçmemişti.

Ben bu yüzden kaybetmiştim.

''Senden bir şey istesem yapar mısın?" artık tüm ağırlığımı ona veriyordum, o kadar yorgun hissediyordum ki. Çocuk altımda birazdan ölecekti. Beni hoplattığında ufak bir çığlık atıp boynuna dolandım kollarımı.

''Düşüyordum!''

''Düşmezsin seni tutuyorum.''

''Sırtın çok güzel.'' diye mırıldandım duygusal çöküntüyle ağlamaklı ellerimi boynundan sırtına uzanabildiğim kadar indirirken.

''Sus çilli.''

Evimi gördüğümde işaret edip o tarafa gitmesini bekledim. Aslında soğuk hava iyi gelmişti, kendimi iyi hissediyordum. Eve gelemeyecek durumda da değildim bıraksa yürürdüm de ama o kadar uykum gelmişti ki içimden ona beni taşıdığı için ufak bir teşekkür etmiştim.

İtiraf etmeliyim biraz da ilgi istemiştim, ufacık. Uzun zaman sonra böyle bir sıcaklık hoşuma gitmişti, bunu istemiştim.

''Senden bir şey isteyebilir miyim?'' dedim tekrardan, evin arka bahçesini de işaret etmiştim. Bu halde eve ön kapıdan giremezdim. Aslında girerdim ama şimdi tatsızlık çıkmaması daha iyiydi.

''Annenle konuştum, ona yalan söyledim, sana içki verdim, evine götürüyorum ve şu an kucağımdasın. Bence kotayı doldurdun. '' dedi bacağımdaki ellerini sıkıp. Yiğidi öldür hakkını yeme.

Kapıyı açıp içeri girdiğinde olabildiğince sessiz olmaya çalışıyordu. Kıkırdamaya başladığımda bacağımdaki ellerini bir kere daha sıkıp bana sus mesajı gönderdi. Ellerimi ağzıma kapattım. HAYATIMIN EN İYİ GÜNLERİNDEN BİRİNİ YAŞIYORKEN NİYE GÜLMEYEYİM Kİ!

Merdivenleri çıkıp kapımı kapattığında gürültülü bir kahkaha salıverdim dışarıya.

''Yavaş olsana ya!'' diye bağırdım beni telaşla yatağıma fırlattığında. Kapımı kilitlemeye koşuyordu. Gülmemek için yanağımın içini ısırdım.
Korkaklık ve çaresizlik erkeklere ne kadar yakışan bir takımdı.

'' Sessiz olmazsan ve beni senin odanda bulurlarsa ne olacak! '' çok gergindi, gerginlikten saçlarını karıştırdı.

"Çok komiksin. Gel gel kıyamam sana." Bana uzanıp üzerimdeki pis kıyafetlerden kurtulmama yardımcı olmaya çalışırken kafasına sarıldım. Bu hareketim ikimizi de geriye doğru düşürmüştü.

Hayır, ne yazık ki romantik filmlerde olana yakın bile değildi, aksine kafası ağzıma çarpmıştı ve onun kolu da benim altımda kalmıştı.

"Rahat durmak ne bilmez misin sen hiç?" Alelacele kalkıp elbisemi çıkardıktan sonra ayakkabıları mı da kenara attı. "Bok mu var da ben de sana yardım ediyorum sanki!"

''Senden bir şey istemeliyim. '' dedim onu tekrar kendime çekmeye çalışarak. Bu sefer hazırlıklı ve sağlamdı.

''Hayır.'' dedi gözlerini sıkıp derin bir nefes verirken.

''İstemeliyim. '' diye fısıldadım.

''Hayır. '' dedi ama hala yakalarında güçsüz duran elimi savurup gitmemişti de.
Kollarımı biraz daha doladım, olabildiğince.
''Söyle çilli.'' dedi sessiz bir iç çekişin ardından.

                                                                ...

BENİMLE MİSİN? (Düzenleniyor)Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu