-1-

5.9K 172 10
                                    

Bugün günlerden salıydı. Tek bildiğim, tek hissedebildiğim buydu. Şu an ne düşünmek ne de nefes almak istiyordum. Son bir ayda yaşadıklarım içime fazla geliyordu, çok zor topluyordum kendimi. Dünyanın tüm yükü omuzlarımda diyemezdim ama kendi çapımda kendimi taşımak dahi ağır geliyordu. Açık perde sayesinde pencereden içeri hızla yayılan ışık tavanda belli belirsiz bir şekil oluşturmuştu bile. Ben ise onu izliyordum, zevk almıyordum ama yapacak başka bir şeyim de yoktu.

Dünkü halim ile hiç uyuşmuyordum. Halimin benden haberi yoktu. Gerçi ben de halimden habersizdim. Şuan gözlerim yaşları akıtmaya yüz tutmuş ama ben yattığım için akmıyor gibilerdi. Acımasızdı hayat bana, hep bir yerimden eskiltiyordu. Hem bir yanımdan kazanırken öbür yanım sökülüyor gibiydi.

Derin bir nefes alarak yataktan kalkıyordum ki oturma pozisyonuma geldiğimde yatağımın karşısında olan ayna ile karşılaştım. Aslında kendimle. Gözlerimle. İçlerindeki yıpranmışlık burnumu sızlatıyordu, sanırım gözyaşlarımı tutamayacaktım. Bu yıl ne kadar da yıpranmıştım. Alev gibi kızıl saçlarım da eski canlılığını yitirmişti, bal gözlerim de parlamayı reddediyordu artık. Beyaz tenim? Evet, o da fazlasıyla soyutlanmış gibiydi hayattan. Şimdi anlamıştım bana neler olduğunu. Aşk acısı farklı bir Defne yapmıştı beni. Canıma okumuştu, iki kuruş mutluluğumda gözü vardı. Ama boşverdim.

Bu kez de boşverdim.

Ağrıyan başım daha da çekilmez hale gelmişti, aynadaki görüntümden gözlerimi çekerek ayağa kalktım. Yeni bir gündü, yeni bir güneş. En önemlisi yeni bir hayata adım atıyordum. Yeni hayatım eskisinden daha solgun olacaktı, sonunda o yoktu. Onsuzdum artık, onsuzluk şey gibiydi: üşüten rüzgarda tek başına kalmak. Ne bir sarılan, ne de güneş olacak bir sıcaklık yok etrafında. Üşüyordum ve benim güneşim gitmişti. Halbuki ilkbahardaydık, yaz kendini göstermeye başlamıştı bile. Bunu güneşten gözümüzü alamayıp yakıcı olmasından çıkarabilirdik. Ama üşüyordum işte. Bana 'seni sevmiyorum' dediği günden beri üşüyordum. Daha dün demişti ama bana asırlar geçmiş gibiydi. Canım yanıyordu, nefes alamıyordum düşündükçe.

Üstümü giyinmiştim çoktan, tahta gıcırdısı eşliğinde merdivenlerden iniyordum. Bir anda duraksadım. ''Telefon...'' Hızlıca koşarak odadan onu aldım. Dünden beri açmıyordum, aramalarla dolmuş olmalıydı. Ama şimdi bomboştu sanırım. Bir cesaret açtım ekranını. Sinan Bey'den arama vardı. Garipseme ve dehşet içinde baktım ekrana. Yarım saat önceydi arama. Hemen geri arayarak telefonu kulağıma getirdim. Bir yandan boy aynasına bakarak eteğimi düzeltiyordum. Karşı taraftan ses gelince tüm işimi bıraktım. ''Alo, Defne?''

Stres içerisinde konuşmaya koyuldum. ''Merhaba Sinan Bey, beni aramışsınız.''

Mutsuz kız olmak istiyordum ama gururum vardı. ''Bir sorun mu vardı acaba?'' Acaba şu yüzüğü mü taksaydım? Aniden bir kahkaha duyunca elimdeki yüzüğü düşürmüştüm.

''Sanki bilmiyor gibi.'' diye mırıldandı. Duymamam için sessiz konuşmuştu ama ben duymuştum. Sustum yine de. ''Ömer ile ayrılmışsınız. Tavrından anlaşıldığı kadarıyla bilmiyorsun sanırım!''

Bu sefer kahkaha atma sırası bende olmalıydı, ki oldu da. ''Valla Ömer sağ olsun dün söyleme nezaketinde bulundu.'' Saçımı kestirme zamanı gelmişti sanırım. ''Zaten bu sevincini hemen duyurmaya başlamış anlaşılan.'' Bu lafımdan sonra fazla kaba davrandığımı anladım. Saniyelerin saat gibi geçtiği o zaman diliminde özüme dönmüştüm bile. ''Ay Sinan Bey böyle meydan okur gibi oldu ama...'' Aynadaki kendime baktım, gerçekten hiç iyi değildim. ''Beni biliyorsunuz yani, beceremem büyümeyi.''

Gülümsediğini hissedebiliyordum, yanılmamıştım da. ''Kendi sorunlarınla yüzleşirken bile başkasını üzmemeye çalışıyorsun.'' Yere eğilip unuttuğum yüzüğü almıştım. ''Nasıl bir meleksin sen?'' diye fısıldamıştı. Yine duymuştum. Kaskatı kesilmiştim ama duymamazlığa geldim, o da konuşmaya devam etti. ''Tanıyorum seni, ayrıca üzüldüm.''

Aşkın Sen Tonu (Kiralık Aşk FanFiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin