"Abi ne olur bırakın beni"

"Kime yanlış yanlış yapacağına dikkat edecektin koçum. Şimdi mi aklına geldi yalvarmak lan!"

"Abi ben bir şey yapmadım ne olursunuz bırakın beni"

Neler oluyordu burada?. Dört kişinin gücü sadece sıska birine yetmişte ona dalmışlardı. Nasıl bir adaletti bu ya.  Ama benim bu işe bir el atmam lazımdı yoksa göz göre göre çocuğu öldüreceklerdi. Onlara doğru fark etmeyecekleri bir sessizlikte yürüyüp ilerleyip 10 metre kala duvarın arkasında durdum ve beklemeye başladım. Fakat adam elindeki silahın tetiğini çekmeye başladığı anda daha fazla dayanamadım ve içimdeki cesaretin fişek yaptığı bir kaç saniye içinde kendimi ortaya attım.

"Lan dövdüğünüz adamın üç katısınız. Dört kişisiniz bir adama dalmışsınız. Yaptığınız resmen piçlik"

Hepsi aynı anda bana döndüler. Neye uğradıklarını şaşırmış ve suya düşen işleri yüzünden hevesleri kursaklarında kalmış bir ifade oluşmuştu yüzlerinde. En baştaki çocuğun kafasına silah dayayan adam bir süre beni izledikten sonra elindeki silahı çocuğun kafasının üzerinden çekmiş ve diğer üçüne "SU KIZI ALIN BURAYA GETİRİN "diye emir verince hepsi bana doğru gelmeye başlamışlardı. 

Sanırım hesaba katmadığım şeylerden birisi de onların fazla benim tek, ve onların silahlı benim ise boş olmamdı. Fakat zeka ve çeviklik her türlü silahtan daha keskin ve güçlüydü bana göre. Bu yüzden de kıvrak zekamı anında çalıştırdım ve  hemen koşmaya başladım. Bu sokakları tanıdığım için kestirmeden bir yol bulup onları arkamda bırakmıştı. Koşmak her zaman sana ekstradan zaman ve plan yapmak için taktik kazandırırdı. Çok hızlı koştuğum için ciğerlerim ağrımaya başlamıştı. Bu yüzden de ara sokaklardan birinin çöp konteynerlerinden birinin yanında durdum nefesimi düzene sokup tekrar ara sokaklardan az önceki yere gitmeye başladım.

Bana beni yakalamalarını emreden adam şu anda telefonla konuşuyordu. Etrafıma baktığımda yerde bir sopa gördüm ve hemen onu alıp adamın arkasından dolanarak kafasına geçirdim. Sopa adamın kafasına isabet ettiği anda kafası kırılacak sanmıştım fakat adamın kafası değil de sopa kırılmıştı. Bir elimdeki iki parçaya ayrılan sopaya bir de elini kafasına tutup bana öldürecekmiş gibi bakan adama tüm şaşkınlığım ile bakmaya başladım. Oha lan herif adam değil bildiğin çelik kasa çıkmıştı ve ben sanırım naneyi yemiştim. Ama  yaptığım hamle hız ve darbenin ağırlığı yüzünden işe yaramıştı. Adam kafasını tutarak bana baktığı sırada dengesini koruyamamış ve yere düşmüştü. Bende hemen bunu fırsat bilip elleri bağlı sandalyede oturan adamın ellerini çözmeye başlamıştım. Çocuk yüzüme garip ve korkmuş bir ifadeyle baksa da umursamadım ve ellerini çözdükten sonra adam arkasına bile bakmadan koşmaya ve uzaklaşmaya başladı. Yerde baygın yatan adamın elindeki silahı yerde bulduğum poşet ile almıştım. Tam o sırada az önceki adamlar koşarak gelmiş ve bir yerdeki adama bir boş sandalyeye bir de bana bakmaya başlamışlardı. 

Adamlardan birisi hırlayarak üzerime gelmeye başlayınca elimdeki silah ile havaya iki el ateş etmiştim. Ama bu adamları durduracak gibi görünmüyordu. Tam beni yakalamak için tekrar hareket edecekleri sırada etrafta polis arabalarının siren sesleri duyulmaya başlamıştı. İşte şimdi gerçekten de boka basmıştım. Polis arabasından inen polisler ellerinde silah olan üç adamı ve yerde kendine yeni yeni gelmeye başlayan adamla beraber beni de polis arabasına almışlardı. Ah hayır ya yine başlıyorduk işte. Neye mi?

"Kızım sen uslanmayacak mısın ha. Bugün senin buraya kaçıncı gelişin. Bir rahat dur  be kızım artık. Neden kavga çıkarıyorsun hep. Her Allahın günü buradasın. Her seferinde beni kavgalarınla şaşırtmayı nasıl başarıyorsun Allah aşkına Miray kızım. Zanlılardan fazla senin yüzünü görüyorum şu polis dairesinde yeter valla yeter biz yorulduk seni görmekten sen yorulmadın kavgalardan. Senin erkeklerle derdin ne "

KÖRDÜĞÜMKde žijí příběhy. Začni objevovat