17. Bölüm "İsimsiz Not"

Start from the beginning
                                    

"Ne aşkı? Ne bilimi? Nereye geldim ben? Siz kimsiniz tanrı aşkına?"



Birden koluma ve göğsüme bağlanmış kablolar ve sunucuyla koltuklarımız arasında duran cam sehpadaki monitörü fark etmiştim.



"Çözün beni! Kimseye aşık değilim! Sizi şikayet edeceğim!"

Seyircilerden yükselen şaşırma efektli sesin sebebini az önce bilgilerimin yazılı olduğu dev ekrana bakınca anlamıştım. Şu an monitördeki ritim bilgileri vardı kayıtta.



"Konuğumuzun normal kalp atışlarını görmekteyiz. Ama az sonra ne demek istediğimizi siz de anlayacaksınız." Sesini yükseltip reverans yapar gibi coşkuyla stüdyonun girişini işaret etti. "Kim Jong In aramızda."

"NE?" Boşluğa bağırdım ağlayacak gibi buruşturduğum yüzümle. "Jongin bunlara inanma! Şu an ne tür bi oyunun içinde olduğumu ben de bilmiyorum-"



Kablolardan kurtulmaya çalışsam da ne koltuktan kalkabiliyordum ne de kendimi çözebiliyordum. Ve ben çırpınırken alkışlar hemen yan koltuğumda oturan Jongin için yükselmişti bu kez. Ben daha nerden geldiğini anlamadan yanımda beliren çocuk yüzünden hızlanan kalp atışlarım dışarıya bilmem kaç kat yükseltilerek verildiğinde tüm seyirciler alkışlarıyla inletmeye başlamışlardı salonu.



"Görüyor musunuz?" Sunucu piç, gülerek dev ekranı işaret etti parmağıyla. "Bu gerçekten inanılır gibi değil. Sahiden normal bi insan kalbinin bu değişime ayak uydurması mümkün mü? Kardiyologlarımız birazdan huzurlarınızda durumu değerlendirecekler."



"Jongin inanma!" Koltuğa yapışık gibi kıpırdayamadan ona doğru eğilmeye çalıştım. Yüzü herkes gibi dev ekrandaki kalp ritim çizelgeme dönüktü.



"Yalan söylüyorlar! Madem kardiyoloğunuz var, bu ritim bozukluğunun gerçek sebebini araştırsanıza! Beni dinle Jongin. Tüm bunlar reyting için. Bu adam da başka kanalın sunucusu zaten! Tanrım ben nasıl bi cehenneme düştüm?!"

Ben bağırırken stüdyo birden karanlığa gömülmüş ve şaşkınlıkla etrafa bakmaya başlamıştım. Birden derin bir sessizlik çökmüştü ortama. Tek spot benim yüzümde parlarken hiçbir şey göremiyor ve sadece kollarımla ışıktan gözlerimi korumaya çalışıyordum.

"Heey! Kim Seok Gil! Çekin şu ışığı gözümden. Eve gitmek istiyorum. Jongin hadi eve gidelim sana her şeyi anlatacağım. Demek istediğim bunların yalan olduğunu anlatacağım. Yoksa sana anlatmam gereken bir şeyim yok benim! Program formatınızı sikeyim. Jongin!!"



Işığın şiddeti gözümde giderek artarken kulaklarımda derin bir uğultu yükselmeye başlamıştı. Gözlerimi mi yoksa kulaklarımı mı korumam gerektiğini şaşırmış, koltukta iki büklüm otururken son bir çığlık atmıştım avazım çıktığınca.



"Jongin!!!"



Gözlerimi kocaman açıp terden ıslanmış yüzümü kaldırdığımda az önceki koltuk yerine yatağımda olduğunu fark etmiştim kıçımın. Ve spot yerine pencereden içeri dolan gün ışığıydı az önce gözlerimi koruduğum. Soluk soluğa yatakta doğruldum göz bebeklerim ışıktan küçülürken. O neydi ya?



Odamda her şey yerli yerindeydi. Yatağım, yastığım, yorganım, tam karşımdaki dolabım ve üstündeki boy aynam. Ve aynadaki can çekişen Sehun.



Neden 3 gündür her gece bu tip rüyalar görüyordum? Neden her sabah bu şekilde uyanıyordum? Uyuyan güzele bağladığım ilk günden bu yana tam 3 gün geçmişti. O 3 günün özeti şuydu en kısa haliyle:



Channie Says SpecialWhere stories live. Discover now