Ölümün sevimsizlikleri;

2.3K 688 892
                                    

☁☁

Sıla ULUSOY:

Sıla...

Güzel kızım, can evim, çiçeğim... Gözümün gördüğü, elimin tuttuğu, aklımın erdiği kadarıyla bir şeyler karalıyorum bu boş kağıda. Bu kağıt eline geçtiğinde ben dünyada olmayacağım. Benim için ölümün yakın olduğunu biliyorum, sen de biliyorsun. Büyüdün artık, kocaman bir kız oldun, sakın arkamdan ağlayıp yas tutma. Seni bu yaşa getirebilmek için çok çalıştım. Allah'a şükürler olsun ki, dualarımı kabul etti. Bu dünyada seni savunmasız bırakıp gitmeyeceğim. Sen artık kendi kendine yetebilecek kadar aklı başında bir kızsın. Sana bunları yazmamdaki sebep; bir şeyler için sana güç vermek, yanında olmasam da bir yerlerden varlığımı hissettirmek... Yokluğumda bu küçük ev sana daha da dar gelecek biliyorum. Dayın sana daha da güçlük çıkaracak. Kendi hayatını kur Sıla. Sana vasiyetimdir bu. Buralardan uzağa git, kendine güzel bir yaşam kur. Bankadaki parayla ev al kendine, bu mahalleden uzakta bir yerde olsun. Hiçbir şey için geç değil, biliyorsun. Sen pes etmezsin, sen benim kızımsın, sen güçlü bir kızsın. Son kez deden için bir şey yap; yaşa. Bu mahalleden kurtar kendini, bu dünya senin için yeterince temiz değil. Kendin için yeni bir dünya bul, kendi düzenini kur, kendi hayatın olsun, gönlünce yaşa, hep mutlu ol. Beni unutma, bir gün bana çok kızarsan; her şeyi seni çok sevdiğim için yaptığımı hatırlat kendine. Her şeyi senin iyiliğin için yaptığımı sakın unutma. Seni çok seviyorum güzel kızım.

Deden.

Gözümden akan yaşlar birer ikişer kağıda damlayıp bozuk el yazısı ile yazılmış yazıların mürekkebini dağıtırken iç çektim. Ne güzel bir adamdı dedem, yokluğunda bile varlığını hissettirecek bir yol bulmuştu kendince. Yokken bile benim için bir şeyler yapmaya çalışıyordu. İstediğini yapacaktım. Son kez dedem için bir şey yapacak; yaşayacaktım. Dedem yoksa, burada kalmamın bir anlamı da yoktu zaten. Bu mahalleye sadece onun için katlanırken; şimdi burada olmamı gerektiren hiçbir şey yoktu. Tek bir sorunum vardı: Sude. Onu nasıl kurtaracaktım buradan, babasından?

Odamdaki cılız ışığı yok etmek adına kalkıp lambayı kapattım. Elimdeki kağıdı katlayıp cüzdanıma koyduktan sonra telefonumu elime alıp Sude'nin numarasını çevirdim. Ne olursa olsun, dedemin vasiyetini yerine getirmeyi kafama koymuştum ve ben giderken Sude'yi burada çürümeye bırakmayacaktım.

"Sıla."

Telefonun diğer ucundan gelen ses içimi bir nebze soğuturken titrek bir nefes aldım. "Sude, konuşmamız lazım."

Ağlamaktan kısılan sesim sinirlerimi bozsa da, yapacak bir şeyim yoktu. "Tamam, tamam konuşalım." dedi çabucak. "Ben gelemem ama; babam... Biliyorsun, asla izin vermez. Sen gelebilir misin? Ya da biraz daha bekle, o uyuduğunda gizlice çıkıp gelirim."

Hep böyleydik. Ben onlara gittiğimde huzur vermedikleri gibi, onun gelmesi de büyük bir problemdi. Biz de kendimizce çözüm bulmuştuk. Babası ve halası uyuduktan sonra evden gizlice çıkıyor, yanıma geliyordu. Giderken de yine çıktığı gibi sessiz ve gizli bir şekilde eve giriyordu. "Beklerim. Geldiğinde ara, kapıyı açayım."

"Tamamdır."

Telefonu kapattıktan sonra yatağıma uzanıp boş tavanı izledim öylece. Boğazımdaki ağrı yerini korurken gözlerim de hâlâ nemliydi. Ölüm; gerçek bir acının ne olduğunu öğretiyormuş insana. Hayatta hiçbir şey ölüm kadar ağır değilmiş, ölüm kadar acı değilmiş ve ölüm kadar çaresiz bırakmıyormuş. İnsan, her sabah görmeye alıştığı bir insanı artık hiç göremeyeceğini düşününce bile kalbi sıkışırken; bu durumun ortasında olmak da bir nevi ölümmüş. Ölüm en çok da yaşayana zormuş. Sabah gözlerimi açar açmaz dedemin yatağının başında dikilemeyeceğimi, kahvaltımı yaparken onunla sohbet edemeyeceğimi, her gün işten koştura koştura gelmem gerekmediğini düşününce içimde büyük bir sızı hissediyordum. Saçlarımı okşayacak kimsem kalmamıştı şimdi.

CEHENNETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin