Reenkarnasyon

9.4K 116 29
                                    


 Ruh Göçü (Reenkarnasyon) : öldükten sonra başka bir bedende tekrar dünyaya gelmeye reenkarnasyon denir. reenkarnasyonun gerçekleşip gerçekleşmediği bilimsel olarak kanıtlanabilir durumda değildir. bu inanç ilahi dinler tarafından kabul edilmez. 


Reenkarnasyon veya ruh göçü ruhun sürekli olarak tekrar bedenlendiğine inanan spiritüalistlerin bu olaya verdiği addır. Reenkarnasyon kavramı Asya dinlerindeki tenasüh kavramından farklı olmakla birlikte, günümüzde ruh göçüne inanan insanların sayısı bir milyarı aşmaktadır 

Ruh göçü kavramına inanmış topluluklar
Bilinen Batı tarihinde ilk kez Pisagor ve Platon gibi bazı eski Yunan bilgin ve filozofları tarafından dile getirilmiş olan ruh göçü kavramı, aslında çok eski çağlardan beri, eski Mısır, Kelt, Maya ve İnka uygarlıkları gibi birçok uygarlıkta bilinen ve kabul görmüş olan bir kavramdır. İskandinav mitolojisinde de ruh göçüne ilişkin öğeler bulunmaktadır. Platon ruh göçü fikrine özellikle "le Phedon", "le Banquet" ve "Er'in Öyküsü" eserlerinde değinmiştir. Antik çağın Yunanistan'ından sonra Gnostiklerce de kabul edilmiş ve Roma Uygarlığı'nda özellikle Mitraizm misterlerinde benimsenmiş bu kavrama Kabbala'da (gilgulim) ve belirgin ifadelerde bulunan sufilerin ( Ferideddin Attar, Bahram Elahi) sayısı az olmakla birlikte Tasavvufta da rastlanır. Günümüzde de ruh göçü kavramını kabul eden birçok inanç sistemi, tarikat ve felsefi akım bulunmaktadır. Ruh göçü fikrini kabul etmiş eski ve yeni inanç sistemlerinin mensupları arasında, Hindular (Yoga, Vaishnavism, Shaivism), Katharlar (Cathares), Eseniler(Esseniens),Caynacılar (Jainistler) ,Sihistler, Umbanda'cılar (Makumba, Brezilya),Yezidiler, Nusayriler, Dürziler, Anadolu Kızılbaşları ve birçok mezheb sayılabilir. Bu kavram Asya'nın Şamanist toplumlarının birçoğunda ve birçok Kızılderili kabilesinde de mevcuttur. Kimi zaman Budist yeniden doğum anlayışı da reenkarnasyon olarak nitelenmektedir.

Nors mitolojisinde ruh göçü

Üç enkarnasyonundan ilkinde Sváfa ve Helgi

Reenkarnasyon kavramına İskandinavya veya Viking mitolojisi de denilebilecek Nors (Norveç, Danimarka, İzlanda, İsveç) mitolojisinde, manzum olarak yazılmış Edda destanında rastlanır. Edda destanını kaleme alan, Helgi Hjörvarðsson ve üstadı valkür Sváfa'nın aşk hikâyelerinin Helgakviða Hjörvarðssonar'da anlatıldığını söyler. Onlar Helgi Hundingsbane ve valkür Sigrún olarak yeniden doğmuşlardı. Helgi and Sigrún'un aşk hikâyesi Völsunga destanının bir kısmına ve kahraman I. ve II. Helgakviða Hundingsbana'nın maceralarına konu teşkil eder. Onlar ikinci kez Helgi Haddingjaskati ve valkür Kára olarak doğmuşlardı. Fakat ne yazık ki, hikâyeleri olan Káruljóð, yalnızca Hrómundar saga Gripssonar (Hromund Gripsson) destanında ve muhtemelen değiştirilmiş bir biçimde bulunmaktadır. Vikingler'de ruh göçü inanışının olağan (sıradan) bir inanış olması gerekir. Nitekim Edda Destanı'nın yorumcusu insanların ruh göçüne inanmaya alışkın olduklarını yazar

Şamanizmde ruh göçü

Farklı kültürlerden şamanlar

Asya şamanizminde, bazı Kuzey Amerika ve Güney Amerika kızılderililerinde ve kimi Afrika kabilelerinde ölüm olayı ile bedenini terk edenlerin yaşadığı öte-aleme ruhlar diyarı adı verilir. Kuzey Asya halkları, insanın birden fazla, üç ya da yedi "can"ı olduğuna inanırlar. Örneğin Yakut Türkleri, Çukçiler ve Yukagirler, insanın üç "can"ı olduğuna inanırlar. Ölüm olayında biri mezarda kalır, biri "ruhlar diyarı"na iner, üçüncüsü "Göğe" çıkar. İnsanın "ruhlar can"ı öte-âlemin eşiğini bekleyen eşik bekçisine rastlar; sonra kayıkla öte yakaya geçer. Gölgeler diyarı'nda ölü, yeryüzünde sürdüğü yaşamı sürer. Ölüler, bir süre sonra, yeryüzünde tekrar doğabilirler. Uygurlar, inandıkları sürekli olarak tekrar doğma olgusuna "sansar" adını verirler.

Kişinin ölüm olayı ile bedenini terk etmesinden sonra içine düşeceği teşevvüş Asya şamanizminin kimi tradisyonlarında günahkarların ölüm sonrasında ifritlerle karşılaşma veya "köprü"den geçme dönemi olarak belirtilir. Şamanların görevlerinden biri de ölen kimseye bu ifritlerden kurtulmada yardım etmektir. Şamanist geleneğe göre insanlar günahkar olduklarından ilâhî yasalar gereği öldükten sonra bu ifritlerle karşılaşmak zorunda kalırlar; fakat Tanrı insana acıdığından şamanların insanlara bu konuda yardım etmesi için yeryüzünde şamanlık kurumunu kurmuştur.

Asya şamanizminde ölümden sonraki yolculukta ölünün geçemediği takdirde azap çekmesinin sözkonusu olduğu bir köprüyle karşılaşılır. Şaman bu köprüyü kolayca geçebildiği gibi, ölenlere de bu köprüyü geçmelerinde yardım edebilir. Orta Sibirya şamanizmine göre, şaman, birkaç 'ırmağı' ve bir "köprü"yü geçtikten sonra "gölgeler diyarı"nın uzandığı "büyük su"ya gelir. Altay Türkleri tradisyonunda şamanın gölgeler diyarını ziyaret edişinde bir dağa çıkış olgusu da bulunur. Bu diyarda ölüler aynen dünyadaki yaşamlarını sürmektedirler. Onlar orada yeryüzünde tekrar doğmaya hazırlanırlar. Ruh göçü kavramına Amerika'nın birçok Kızılderili kabilesinde rastlanır. Inuit'lerde ruh göçü kutsal kabul edilen bir kavramdır. Kuzey Amerika kızılderililerinin birçok kabilesine göre, ölüm olayından sonra ruh ve gölge bedenden ayrılır. Ruh, "kurt"un hükmettiği âleme gider; yeryüzündekilerin ilişki kurabilecekleri onun "gölge"sidir. Ruh, "gölge"yle birleşince yeni bir varlık oluşturur ve yeryüzünde tekrar doğar. Güney Amerika kızılderililerinin çoğunun dillerinde, ruh, gölge ve imaj kavramları aynı sözcükle karşılanır.


Yahudilerde ruh göçü
Ruh göçü doktrini kıyamet inanışına sahip geleneksel Musevilikte bulunmamakla birlikte, popüler Musevi inanışlarında ruh göçü kavramına ilişkin bazı unsurların yer aldığı görülmektedir. Örneğin birçok Yahudi; Adem'in önce Nuh, sonra İbrahim, sonra Musa olduğuna inanır.

Ayrıca vaktiyle inisiyatik bir örgütlenme içinde olmuş Esseniler adlı Yahudi topluluğunun ruh göçünü kabul ettiği bilinmektedir. Öte yandan Yahudiler'in mistik ve ezoterik tradisyonu olan Kabala'da ruh göçü kavramının bulunduğu görülür. Ruh göçüne özellikle Sha'ar Ha'Gilgulim'de değinilmektedir. İbranice'de bu kavram ruhların devreleri anlamında kullanılan Gilgulei Ha Neshamot terimiyle ifade edilir. Eserde ruhların tekamül için çeşitli enkarnasyonlardan (doğumlardan,yaşamlardan) geçmesi gerektiği kavramı işlenir. 

Hıristiyanlıkta ruh göçü

Origen


Augustinus

19.yy.'da doğmuş birçok akım ruh göçü inanışını benimsemiş durumdadır. Bunlar arasında spiritüalistler, okültizmden esinlenen teozofi, antropozofi gibi akımlar sayılabilir. Özellikle teozoflar ve New Age hıristiyanları geçmişteki birçok din ve inanışta ruh göçü kavramının yer almış olduğunu ileri sürerler. Onlara göre, ilk hıristiyanlar reenkarnasyona inanmaktaydı, fakat yanlış çeviriler ve önyargılar bu inanışın yer aldığı metinlerin kaybolmasına veya tahrif edilmesine neden olmuştur. Nitekim II. İstanbul Konsilinde bu inanış politik nedenlerle sansürlenmiş ve « heretik olarak ilan edilmiştir. Politik nedenler arasında, Doğu Roma İmparatorluğu ile Batı Roma İmparatorluğu arasındaki iktidar çatışması, ilk yüzyıllardaki farklı kiliseler ve patrikler arasındaki güç çatışması ve özellikle Hıristiyanlık öğretisinin henüz hararetli münakaşalar yaşadığı dönemdeki origencilik, monofizizm, nasturilik, ortodoksluk vs. farklı teolojik görüşler arasındaki çatışmalar sayılabilir. İlk hıristiyanların ruh göçüne inandığını ileri süren teozoflar ve Batılı spiritüalistler İncil'lerdeki bazı pasajları da iddialarına örnek olarak gösterirler. « Kilise Babaları »nın çoğu ruh göçü inanışını mahkûm etmişlerse de, bu inanışa ait birçok imalı söz halen kayıtlarda bulunmaktadır. Örneğin Kilise Babaları'nın en etkilisi sayılan Augustinus « İtiraflar »ında şöyle der : « Söyle bana Tanrım, söyle bana çocukluğum daha önce yaşamış olduğum, önceki ölümümle ayrılmış olduğum bir neslin devamı mıdır ? (...) Bu yaşamdan önce neredeydim ey Tanrım, başka bir bedende mi ? » Augustinus Contra Academicos diyaloglarında ise şöyle der : "Tüm felsefenin en saf ve en aydınlığı olan Platon'un mesajı sonunda hatanın gölgesini dağıttı ve şimdi özellikle Plotin'de parlıyor. Belki de üstadına benzeyen Platoncu Plotin onunla vaktiyle aynı dönemde yaşamıştır ve hatta belki de Platon Plotin olarak yeniden doğmuştur 

Fakat Teozofların bu yaklaşımı teologlar tarafından, özellikle katolik teologlar tarafından şiddetle reddedilmiştir.

Ruh göçünü kabul eden Kilise Babaları'ndan, üçüncü yüzyılda ölen Origen'den kaynaklanan Origencilik de 553'deki II. İstanbul Konsili'nde « anatema »[12] olarak ilan edildi.

Sonuç olarak, öyle görünüyor ki, hıristiyanlığın erken dönemindeki Sethianism ve Valentinus'un Gnostik Kilisesi gibi bazı hıristiyan mezhepleri reenkarnasyonu gerçekten ilke edinmişler ve bu yüzden Romalılar tarafından zulme uğramışlardır.[13]

19. ve 20. yy.'da hıristiyanlık ile ruh göçünü bağdaştırmaya çalışan girişimler olmuştur. Bu konuda Geddes Macgregor'ın "Hıristiyanlık ve Reenkarnasyon: Hıristiyan Düşüncede Yeniden Doğmaya Yeni Bir Bakış" adlı kitabı, Antropozofi'nin kurucusu Rudolf Steiner'in "Hıristiyanlık ve Mistik Hakikat" adlı kitabı ve Tommaso Palamidessi'nin, önceki yaşam kayıtlarını edinebilmeye yardımcı bazı yöntemlerin önerildiği "Önceki Yaşamların Hafızası ve Kendiliğinden Hatırlama Tekniği" adlı kitabı belirtilebilir.  Günümüzde reenkarnasyonu kabul eden birçok hristiyan kurum ve mezhep bulunmaktadır. 


İslamda ruh göçü
Kıyamet kavramını kabul eden diğer tektanrılı dinlerde olduğu gibi, İslam'da da ruh göçü kavramı yoktur. Buna karşılık özellikle batıniler Kuran'da bu kavramla ilişkili gördükleri bazı « üstü kapalı » (sembolik) ifadeler olduğunu ileri sürerler.] Örnek olarak da Bakara suresinin 28. ayetini gösterirler : « Allah'ın varlığını nasıl inkar ediyorsunuz ki,sizi ölü iken O diriltti, sonra yine sizi O öldürecek, yine sizi O diriltecektir ; nihayet ahirette yalnız O'na döneceksiniz. » [20] Ayrıca Vakıa Suresi'nde "Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez." denir.

Fakat geleneksel(olarak tabir edilen) islamda bu ayetlerin böyle yorumlanmasının doğru olmadığı, anlamlarının böyle olmadığı ifade edilir. İslam'ın ezoterik öğretisi sufizmde reenkarnasyonu kabul eden metinler bulunmaktadır. Örneğin İranlı büyük sufi üstadı Bahram Elahi, « Kemal Yolu » eserinde kişinin ruhsal tekamül yolundaki kurtuluşa ermesi için yaklaşık 50.000 yıl boyunca çeşitli bedenlerde reenkarne olması gerektiğini açıklamaktadır. Fakat kitaptaki ifadeleri başka şekillerde de yorumlanabilir. Mevlana Celaleddin Rumi'nin ve Yunus Emre'nin şu sözlerinde de reenkarnasyonun ima edildiği ileri sürülmektedir:

"Ben de cansız varlıkken öldüm, yetişip gelişen bitki oldum; bitkiyken öldüm, hayvan biçiminde tezahür ettim. Hayvanlıktan geçip öldüm, insan oldum; öyleyse ölmekten korkmak niye? Hiç daha kötüye dönüştüğüm, alçaldığımı görüldü mü?" "Ete kemiğe büründüm, Yunus olarak göründüm (...) Her dem yeni doğarız, bizden kim usanası."(Yunus Emre) 


"Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz.. Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.." Hz. Muhammed.

Öte yandan şii mezheblerin birçoğunda gnostisizmin etkileri görülmektedir ki, bunlardan bazıları ruh göçüne inanmaktadır. Örneğin Dürzilik ve Nusayrilikte bu inanış mevcuttur. Bununla birlikte geleneksel(olarak tabir edilen) İslam, bu öğretiyi islamiyet kapsamında görmez. [24]




Sembolizmde reenkarnasyon


Eski uygarlıklarda ve çeşitli geleneklerde ruh göçünün simgelenmesinde şu sembol ve sembolizmlerin kullanıldıkları ileri sürülür: Kuyruğunu ısıran yılan, ağaca dolanmış yılan, kelebek, spiral, feniks, mumya üzerine konulan ankh, kemik, daire, bilgi ağacının ya da hakikat ağacının meyvesinin yenilmesi, yaşam çarkı (budizm), geyik (şamanizm), ırmağın karşı kıyısına geçen ak koyunun kara koyuna dönüşmesi (Gal), suyun bir vazodan ötekine aktarılması (eski Yunan). Fakat bu semboller tek anlamlı olmadıklarından, yalnızca ruh göçünü simgelemek üzere kullanılmadıkları, çok anlamlı bu sembollerin farklı bağlamlarda farklı anlamlarda kullanıldıkları belirtilir.


Parapsikoloji GerçekleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin