♧ 8. Bölüm ♧

165 22 19
                                    

Oradan bir gemi giderdi, sen kalkıp ona giderdin, benzin mum gibi giderdin, sabaha kadar kalırdın, hayırsızın biriydi fikrimce, hele seni kollarına aldı mı, felaketim olurdu ağlardım.

8. Bölüm

Sanırım mektuplar çoğaldıkça, bir sonraki mektuba nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Uzunca bir süre bunu düşünüyor, önceki mektupları karıştırıyor, el yazımın nasıl da berbat olduğu hakkında kendimi azarlıyorum. Canıma tak ettiğinde; sana, seni ve çiçeklerini anlatma isteğim boğazıma bir bıçak gibi dayandığında parmaklarımın usulca kalemi ve kağıdı bulmasına seyirci kalıyorum. Tabii bunu seyrederken, eline en sevdiği kayıp oyuncağı yeniden verilmiş bir çocuk gibi de gülümsüyorum.

Sana önceki mektuplarımdan birisinde küçük çocuklarla ilgili herhangi bir şeyi istemediğimi söylemiştim.

"Bir insan bir şeyi istiyorsa, iyisiyle kötüsüyle istemeli."

İşte bu cümle, beni yıllarca bir çocuk gibi gülümsemekten alıkoymuştu. Dediğim gibi, bir çocuğun mutluluğunu yaşarsam ve gülümsemesini taşırsam, her bir kötü duyguyu da aynı onların minicik yüreklerinde hissettikleri gibi yoğun, saf, katıksız ve omuzlarının kaldıramayacağı kadar ağır bir şekilde hissedecektim.

Sarılacaktı bana tüm o iğrenç duygular.

Ve hapsedecekti beni çirkin ve sevimsiz koynuna. Dikenleri batacaktı etime, kafamı omzuna yatırıp, saçlarımı büyük ve sert elleriyle okşayarak, dünya üzerindeki kimsenin duymak istemeyeceği hakaretleri fısıldayacaktı kulağıma ninni niyetine.

Ancak işin içinde sen ve senin çiçeklerinin olmasıyla kabul etmiştim bu çocuk mutluluğunu ve gülümsemesini. Bir çocuğun hayal kırıklığını ve hüznünü de göze alıvermiştim. Aldırıvermiştin.

Ve sevgilim, bundan zerre kadar pişmanlık duymadığımı, açıkça belirtmeliyim.

Bugünlerde sana bu mektupları yazarken, sanki yüz yüze konuşuyormuşuz gibi hissetmeye başladım. Bu yüzden de, boğazıma dayanan o bıçağın etime batmaya başlamasından önce, bu düşünceyle geçen gün aldığım o takım elbiseyi geçirdim üzerime. Ayrıca bütün şehri alt üst ettiğim ancak nihayetinde bulmayı başardığım o çiçekli kol düğmelerini taktım gömleğime. Ardından aynanın karşısına geçtim. Saçlarımı kenarları küçük çiçekler işlemeli, ince bir tarakla güzelce geriye taradım. Sonra yansımama baktım.

Yüreğimin gövdeme yaptığı baskıyla gözlerimin parıl parıl parlayışını ve dudaklarıma konuveren o sersem gülümsemeyi izledim.

Ardından üzerime geçirdiğim takım elbiseyle yakışıklı olup olmadığımı, senin beni beğenip beğenmeyeceğini ve bu buluşmaya gereken özeni gösterip göstermediğim hakkındaki fikirlerini düşünüp durdum.

Bıçak ne zaman etime yavaşça battı, işte o zaman elime aldım kalemimi dudaklarımdaki gülümsemeyle.

Ah, unutmadan, iki üç harika çiçek kokusunun birleştiği, birleşip de insanın aklını başından aldığı parfümü sıkındım; her hareket edişimde, ufacık bir kıpırdayışımda, çiçeklerin zihnimde yankılanıversin diye.

Şimdi, "Yahu zaten benim çiçeklerim zihnine kazınmamış mıydı? Duvarlarını süslememiş miydi?" diye soracaksın. Evet, bunlar olmuştu ve hala daha böyle. Ancak nedense daha fazlasını arzuluyor, benliğim. Ve nedense durduramıyorum bu arzuyu, biriciğim.

Üçüncü Şahsın Şiiri.Where stories live. Discover now