[6]

4.1K 308 120
                                    

Jungkook az önce oturduğu dükkanın önünden ya bir dilenci olabileceği ihtimali yüzünden ya da bir fahişe olabileceğinden kaldırılmıştı. Hatta daha doğru ifade etmek gerekirse herkesin gözü önünde, aşağılayıcı bir kaç kelime sonrasında kovulmuştu. Bir yıl öncesinde olsa az önce gördüğü muamele yüzünden içine kapanabilirdi ama neyse ki o güçlü bir çocuktu. Ayrıca oldukça yakışıklıydı.

Fakat, her normal insanın da her gün yaşadığı şeyi yaşıyor, açlık çekiyordu. Olmayan parasıyla bir yemek alamazdı ve olmayan parasıyla her zaman iş yaptığı o sokağa gidip, insanları ayartıp, vücudu sayesinde para da kazanamazdı. Fakir olmak gerçekten zordu, hele Jungkook gibi bir fakirseniz daha zordu. Çünkü hiç tanımadığı bu yere, hiç tanımadığı bir adamın, hiç tanımadığı arabasında gelmişti, sonuç olaraksa yalnızca 50 dolar alabilmişti. Aslında bu parayla eve dönebilir yemek yiyebilir ve bugünü sakince geçirebilirdi ama onu bekleyen bir ev sahibi ve bir de ödenmemiş kiraları vardı.

O evine doğru yürürken önünde bir araba durdu, Jungkook yanına gitti. Sarı saçlı, tatlı görünümlü bir çocukla bakışıyor olmak hoşuna gitmişti. Tabii, bu çocuk aynı zamanda bir BMW'nin içinde oturduğu için Jungkook bulunduğu durumdan daha çok hoşlanmıştı.

"Ne kadar istiyorsun?"

Tatlı çocuk, kendi gibi tatlı ses tonuyla konuştu. Havalı davranmaya çalışıyor olacak ki Jungkook'a bakmıyordu.

"Saati 150 dolar."

Tatlı çocuk gülümsedi. Tıpkı bir sarhoş gibi konuştuğundan muhtemelen haberi yoktu ya da belki gerçekten sarhoştu.

"Bu kadar ucuz mu?" Jungkook'la göz teması kurdu. "Atla. O güzel yüzün ne hak ediyorsa onu vereceğim."

Jungkook ona göz devirip arabaya bindi. Öncelikle, bir fahişe olduğu çok mu belli oluyordu da adam ona direk fiyatını sormuştu? İkincisi, tatlı çocuğun adı neydi? Üçüncüsü, Jungkook yakışıklı olduğunu zaten biliyordu.

"Adın ne Blondie?

Çocuk yüzünü buruşturdu.

"Blondie mi?"

Jungkook başını salladı.

"Evet."

Parmakları, çocuğun sarı saçlarında gezindi. Çocuk parmaklarının arasındaki direksiyonu sıktı.

"Yoongi."

"Adında senin gibi tatlı Yoongi."

Uzun boyu sayesinde, Yoongi'nin kulağına eğilebilmişti. Sıcak nefesinin aksine, yumuşak öpücüklerini sunuyordu.

"Yoldayız."

Jungkook devam etti.

"Sorun değil."

Yoongi, eski bir fabrikanın sokağına girmişti. Fakat aniden yaptığı fren Jungkook'un az önce olduğu yere dönmesini sağlamıştı. Artık küçüğün öpücükleri yerine oraya hücum eden sıcaklık vardı.

"Yavaş ol Blondie! Paran olduğu sürece beni istediğin zama-"

"Arabadan in."

Yoongi sıkı parmaklarını gevşetti ve belirsiz bir ifadeyle Jungkook'a döndü. Küçüğün yaşadığı hayal kırıklığına anlam verememişti.

"Evime geldik."

Jungkook kaşlarını çattı ve etrafına bakındı. Burada yıkık dökük bir fabrika ve onun yanına dizilmiş gecekondulardan başka bir şey yoktu.

"Zengin olduğunu sanmıştım." dedi alaycı bir tavırla, ardından Yoongi'yle birlikte arabadan indi. Büyüğün elinde bir torba vardı.

"Öyleyim zaten. Burası benim gizli sığınağım."

Gri duvarlı ve demir kapılı gecekonduya yürüdüler. Yoongi kapının üstündeki kilidi ve ardından kapıyı açtı. Jungkook'un tahmin ettiği gibi içeride bir yatak, bir mini buzdolabı ve bir de masa vardı. Genelde gizli sığınaklarda bu olurdu çünkü, (çok fazla gizli sığınak görmüştü.)

"İçeri geç."

Jungkook kendini yatağa bıraktı. Dar pantolonu bacaklarını sıkmıştı ve uyuşmalarına sebep oluyordu. O an için, yalnızca kemerini çözdü.

"Ne istersin?"

Yoongi, elindeki poşeti çoktan masaya koymuştu ve küçük buzdolabını karıştırıyordu.

"Neyin var?"

"MDE, Kokain ve Crack."

Jungkook heyecanla yerinden sıçradı ve Yoongi'nin yanına gitti.

"Crack mi var?!"

"Sever misin?"

"Yalnızca bir kere içmiştim. Etkisi mükemmeldir!"

Yoongi gülümsedi ve şeffaf torbadaki beyaz maddeyi masanın üstüne çıkardı. Ardından beyaz sigara kağıdını ve tütünü de uyuşturucunun yanına koydu.

"Nasıl sarılacağını biliyor musun?" diye sordu Jungkook.

"Bilmiyor gibi bir halim mi var?"

Yoongi gülümseyerek cevap verdi ve tütünü koyduğu beyaz kağıdın üstüne Crack'i de ekledi. Daha sonra tıpkı suşi gibi, yavaşça ve dikkatlice yuvarladı. Aynı işlemi Jungkook biraz daha zorlanarak yapmıştı ama sonuçta ikisinin de keyifleri artık hazırdı.

Sigaralarını yaktılar.

"Senin ismin ne kayıp çocuk?

"Jungkook... Kayıp olduğumu da nereden çıkardın?"

"Bilmem, öyle bir havan var."

Oldukça uzun süren sessizlikten ve sigaralarının odayı bulanıklaştıran dumanlarından sonra Yoongi, Jungkook'u süzmeye başladı.

"Onların içinde rahat mısın Kookie?"

Kookie. Yaratıcı bir takma isim daha. Ama Jungkook için pekte yaratıcı değildi. Bunu beş yüzüncü duyuşu falan olmalıydı.

"Hiç rahat değilim." dedi.

Yoongi Jungkook'a eğildi ve bitmiş sigarasını yere atıp söndürdü. Küçüğün üstünde konumlanmış ve onun sırtını duvara yaslamasını sağladıktan sonra baldırlarına oturmuştu. Jungkook da aynı şekilde sigarasını attı. Tişörtünü uçlarından tuttu ve kaldırdı ama tamamen çıkarmıyordu. Bunu Yoongi'nin yapmasını istiyordu. Büyük olan sinyali anlamıştı. Onun üzerindeki tişörtü nazikçe çıkardı ve pantolonunun düğmelerini hızla açtı. Küçük olanın mükemmel bir vücudu vardı.

Jungkook bir kaç kıpırdanmayla Yoongi'yi rahatça altına alabilmişti. Büyüğün üstündekileri çıkarttı. Ellerinin altındaki bedeni okşamaya başladı.

"Sana bağımlı olabilirim sanırım."

Fısıltıyla konuştu.

"Tenin tıpkı bir eroin gibi, uyuşturuyor beni."

Dudaklarının arasına sıkıştırdığı göğse sulu bir öpücük bıraktı.

"Tadın sarhoş ediyor."

Yoongi tüm gece boyunca aralıklarla söylenen bu sözlere karşı sessiz kaldı. Sadece o gecenin keyfini çıkarmak istiyordu. Sadece, son kez teninde birilerini hissetmek istiyordu. Küçük olanın, içine bıraktığı her vuruşta kim duyar diye umursamadan bağırdı. Hayatı bir şeyleri umursamak için fazla kısaydı.

Dudaklarına kapanmak üzere olan dudaklardan önce konuştu;

"Benimle birlikte ölür müsün Jungkook?'

Küçük olan onun, aklını başından alan bedeninden kısa bir süreliğine gerçeğe dönmüştü.

Birlikte ölmek...

"Yakında ölecek olan bana, eşlik eder misin?"

lost stars #yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin