"Sensiz ben ne yapacağım Cesur?" diyerek üzgünce mırıldandığında Cesur iç çekerek burnundan verdi nefesini. Ne diyeceğini bilmiyordu, ne demesi gerektiğini bilmemek onu daha da sıkıntıya sokuyordu. Yutkundu. Bir hafta demişti, bir ömür gelmese ne yapardı? İşte kalbini sıkıştıran sorular aklını kemirmeye başlamıştı bir fare misali.

"Beni bekleyip, beni seveceksin," deyip güldüğünde Minel kaşlarını çatarak ona baktı. Şakanın sırası mıydı şimdi? Değildi ama bir şey söylemek yerine ona eşlik ederek gülümsedi.

"Bunu her gün yapıyorum hayatım. Seni her gün seviyorum, hep bekliyorum ve... Sadece seninim..." dediğinde Cesur usulca ellerini genç kızın şakağına yerleştirdi ve ciddi bir şekilde gözlerinin içine baktı.

"Burası benim Minel, benden başka kimseyi aklına sokmayacaksın," deyip usulca sol elini yanağına doğru indirdi ve oradan da sol göğsünün üzerinde durdu. Derin bir nefes aldığında, elinin altında çırpınan kalp ile tebessüm etmek istedi fakat ciddiyeti elden bırakamıyordu bir türlü.

"Burası benim, benden başka kimse bu kalbe giremeyecek," dedi. Usulca genç kadının belinden tutup kendine çekti ve ellerini mahrem bölgeye kaydırdı.

"Burası da benim, benden başka kimseye ait olamayacaksın," dediğinde Minel'in kaşları iyice çatıldı. Cesur usulca onun alnına bir öpücük bırakıp sıkıca sarıldı ve fısıldadı.

"Sen benimsin Minel, aksini kabul etmem imkânsız..." dedi. Minel'in başta hoşuna giden bu sözler sonunda canını sıkmıştı. Hızla ellerini adamın göğsüne dayadı ve geri çekildi. Cesur bozguna uğramışçasına bakıyordu ona.

"Öyle mi Cesur?" diye sordu Minel.

"Öyle!"

Cesur'un cevabına karşın usulca adamın saçlarına daldırdı ellerini. Şakaklarına parmaklarını dayadı ve hafifçe okşarken mırıldandı.

"Madem öyle... Burası benim Cesur, benden başka kimseyi düşünmeyeceksin!" diyerek tekrar elini kaydırdı ve adamın sol göğsüne dayadı avucunu. Gözlerinin kahvesinde kaybolurken kendinden emin bir şekilde konuştu.

"Burası da benim o zaman! Benden başka kimse girmeyecek içeriye, takılıp kalacaklar kalbinin kapılarına!" deyip atik bir şekilde elini adamın pantolonunun ön ağına bastırdı ve erkekliğine dayadı avcunu.

"Burası da benim öyleyse... Sende benimsin! Sen de benim adamımsın ve bir başkasının teninde var olmana razı değilim! Anlıyor musun? İmkânsızdır aksi!" dediğinde adeta gözlerinden ateş saçıyordu. Cesur şaşkınca gülümsedi. Ardından sadece Tuncel babanın tanık olduğu kahkahasını salıverdiğinde Minel o sesteki tınıyı avuçlarına almak ve tekrar tekrar dinlemek istemişti onun yokluğunda.

"Canımsın sen be kadın!" diyerek sıkıca sarıldığında Minel gülümseyerek fısıldadı. "Seviyorum seni be adam, dahası olsa yapacağım... Yok ki..." diyerek bir çocuk masumluğunda mırıldandığında Cesur iç çekerek daha sıkı sarıldı sevdiği kadına. Sanki bir kuşu sever gibiydi. Çok sıksa zarar vermekten ölürcesine korkuyor, bıraksa elinden uçup gidecekmiş gibi hissediyordu. Usulca geri çekildi.

"Bir tanem, seni eve mi bırakayım?" diye sorduğunda Minel başını sağa sola salladı.

"Hayır, hayır. Arkadaşlarımla buluşacağım, kahvaltı yapacağız da..." dediğinde Cesur başını salladı ve Minel'in çantasını alışını bekledi. Ardından elini sıkıca kavradı ve evden çıktı. Arabaya bindiklerinde de elini bir an olsun ondan çekemiyordu. Sanki ona dokunmasa bir daha hiç dokunmayacakmış gibi hissediyordu. Korkuydu hissettiği. Sevdiğini kaybetme korkusu... Çok küçükken tattığı, kendine kattığı histi bu. Yola çıktılar usulca...

KOR KIZILI #wattys2022Место, где живут истории. Откройте их для себя