Suratımı asmaya devam ederek anneme baktım. Söylese de gitse diye düşünürken bir yandan da zoraki bir şekilde dinliyordum.

"Ben.. " dedi annem büyük bir sevinçle. "Ben hamileyim."

Annem büyük bir heyecanla boynuma atlarken ben şaşkınlıkla gözlerimi kocaman açmış annemi izliyordum. Bana çok iyi bakıp ilgilendiler ya bir de ikinci bir çocuk yapıyorlar.

Kardeş istemediğimden değil de doğacak kardeşimin böyle bir aileye gelecek olmasını istemiyordum. O da benimle aynı hayata mahkum olacaktı. Tek dileğim benim gibi şişman ve çirkin olmamasıydı.

"Ne güzel." diye mırıldandım. "Senin adına mutluyum."

Mutlu felan değilim.

Annem biraz daha önümde sevinç gösterileri yaptı ama ilgisizliğimi görünce sıkılarak babamı aramaya gitti.

Gecenin bir yarısı konuşulan her neyse ses benim odama kadar geliyordu. Kapıyı açarak sesin geldiği yöne ilerledim. Annem bağırarak bir şeyler söylüyordu. Ve babam da cevap veriyordu. Odalarına doğru ilerleyerek konuşmayı dinlemeye başladım. Merak etmiştim. Onlar pek kavga eden bir ebeveyn değillerdi.

"Daha ona bile anne olamıyorsun. Şimdi ne bebeğinden bahsediyorsun? Sanki çok hak ediyormuşuz gibi."

Annem hışımla ayağını yere vurdu.

"İzbe'yi karıştırma." Adımı duymamla kulaklarımı diktim.

"Neden? O da senin kızın. Bir kez olsun onunla alışverişe gittin mi? İlgilendin mi?"

"Ne kadar şişman ve çirkin görmüyor musun? Annesi olarak onunla görünmeye bile utanıyorum. Bir bana bak bir de doğurduğum çocuğa. İnsanlara rezil olmak istemiyorum."

Gözlerim dolmaya başlamıştı ki babam konuşmaya başladı.

"O senin kızın! Nasıl onun hakkında böyle konuşabiliyorsun? Sen nasıl bir annesin? Kahretsin! Senden iğreniyorum. Seninle nasıl evlenmişim?"

Konuşmanın devamı boşanmaya kadar gidecek gibi görünüyordu. O yüzden dinlemeden odama geri döndüm.

Annem haklıydı. Kim benimle görünmek isterdi ki? Annem bile istemiyorken kim beni isterdi ki? O kadar şişmandım ki, kocaman kahverengi gözlerim, küçük burnum ve kalın duraklarım şişmanlığın getirdiği bir çirkinliğe bürünerek yüzümde kayboluyorlardı. Bu o kadar kötüydü ki, bok gibiydi. Lanet olası boktan biriydim ben! Çirkindim, şişmandım ve kesinlikle eğlenceli felan değildim. Gittiğim her ortamda surat asar yeterince ucube değilmişim gibi biraz daha sümsük bir surata bezenirdim. Ben berbattım. Bu ben doğduğumdan beri peşimde bir is gibi gezen ve kokusu üstüme sinen kötü bir lanetti.

Gece boyunca ağladım. Ve ertesi gün tam bir moron olarak okula gittim.

"Oo Elis İzbe Devran! Sınıfımıza teşrif ettin demek?" Eray gülerek sözlerine devam etti ama dinlememeyi seçerek kafamı pencereye çevirdim. Bu salak çocuk hiç usanmıyordu.

Kuzey yine yanında farklı bir kızla bahçede, en köşede bankta oturmuş yavşama sezonunu açıyordu tahminimce. Kızın kim olduğunu umursamadan Kuzey'i izlemeye başladım. Yine siyah deri bir ceket ve siyah bir kot giymişti. Asker botları herzamanki gibi kirli ve pis görünüyordu. Bugün saçı kabarıktı biraz. Ama yinede güzel görünüyordu. Griye çalan yeşil gözleri güldüğü zaman kısılıyor iyice yok oluyordu. Ne kadar da güzel gülüyordu.

"Elo." diye bağırdı kulağıma doğru Eray. Gerizalı diye söylendim içimden. "Ne var Eray?"

"Kime bakıyorsun?"

"Kimseye."

Kafasını pencereye çevirerek baktığım noktayı bulmaya çalıştı.

"Hale mi?" dedi suratını buruşturarak. "Şu orospu Kuzey'le mi? İğrenç."

Dediğini anlamayarak bakışlarımı bahçedeki çifte çevirdim. Kuzey ve karşısındaki kıza. Lanet olsun! Hale!

"Milleti dikizlemek yerine sende birini bul bence. Gerçi bu tiple biraz zor ya neyse."

"Eray kapat çeneni ve defol!" Sinirliydim. Hemde çok.

En yakın arkadaşım ve sevdiğim çocuk çıkıyorlardı. Birliktelerdi. Kuzey onu öpüyordu. Kafamın içinde kıvılcımlar çakmadan önce gördüğüm görüntü hafızamda yankılanıyordu. Kuzey ve Hale.

Çantamı alarak sınıftan çıktım. Ve kendi kendime bugünün intihar etmek için ne kadar da uygun olduğunu söyleyip durdum.

------------

2. Bölümü de hemen attım ki hikaye hakkında bir fikir oluşsun kafalarda. Begenmeniz dileğiyle.. ♥

AMBALAJDonde viven las historias. Descúbrelo ahora