Bölüm 2: Ağabey

Start from the beginning
                                    

Üzerime pijamalarımı giydikten sonra Savaş'ın verdiği kitabı başucuma koydum ve telefonumu şarja takarak yatağıma uzandım. Yorgun hissediyordum fakat bu yalnızca fiziksel değildi. Ruhum, beynim ve kalbim de yorgundu. Bu yüzden kafamdan elimden geldiğince tüm düşünceleri uzaklaştırdım ve uykuya daldım.

Ertesi gün akşamüzerine doğru, Elif ve Eren'le konuşmuş, Piramit Kafe de buluşmak üzere sözleşmiştik. Ben kafeye geleli yaklaşık yirmi dakika olmuştu ama daha Elif ve Eren gelmemişlerdi.

Oflayarak kolumdaki saate baktım ve "Yirmi dakika oldu.." diye mırıldandım.

"Söylenme, geldik!" Elif'e burnumu kırıştırarak baktım ve saati gösterdim.

"Zahmet oldu."

"Ne çok söylendin kızım!" diyen Eren'e cevap vermek yerine elimle bir garsona gelmesini işaret etmiş ve portakal suyu siparişi vermiştim. "Demek gidiyorsun be kuzen..."

Garsonun henüz getirdiği portakal suyumdan bir yudum aldım ve "Evet," dedim. "Gidiyorum."

"Araba işini unutmadın değil mi?"

"Hayır, Eren. Unutmadım."

Eren mutlulukla gülümsedi ve başını Elif'e çevirdi. Elif normalde konuşkan biri olmasına rağmen geldiğinden beri ağzından tek kelime çıkmamıştı. Eren de bunu farkına varmış olacak ki alayla "Sonunda dualarım kabul mu oldu yoksa?" diye sordu.

Elif tek kaşını kaldırarak Eren'i süzdü. "Ne duası?"

"Zamanında 'dilin kopsun' diye çok dua etmiştim Elifciğim, onlardan bahsediyorum."

"Eren seni öldüreceğim!" Elif'in sinirli sesi tüm kafeyi doldurduğunda birkaç masa bize doğru dönmüştü. "Ciddiyim, seni öldüreceğim!"

Eren, bundan hiç etkilenmişe benzemiyordu. Yüzüne yeniden bir sırıtış yerleştirdi ve "Tamam, tamam kızma," diyerek Elif'in koluna vurdu. "Hem ben sana çok önemli bir şey söyleyecektim."

Elif'in siniri geçmemişti ancak meraklı biri olduğu için üstelemedi ve ters ters bakarak "Neymiş o?" diye sordu.

"Dilin kopsun!"

Elif derin bir nefes aldı ve masasının üzerinde duran çatalın sivri ucunu acımasızca Eren'in eline sapladı. Eren, acıyla bağırırken Elif sadistçe gülüyordu. Yüzündeki gülümsemeyi silmeden "Eren," dedi ve biraz Eren'e doğru eğildi. "Elin kopsun!"

Daha sonra geçirdiğimiz saatlerde Eren ve Elif sürekli kavga etmişti, bense onları susturmaya çalışmıştım. En sonunda artık bu durumdan sıkıldığımda kalkmak istediğimi söylemiştim ve hesabı ödeyip kalkmıştık.

Arabayla gelmemiştim, yürümek istiyordum. Elif ve Erenle vedalaşıp yürümeye başladığımda aklımı Oğuz'dan başka kurcalayan şeyler de vardı. Bunlardan biri abimdi. Bu durumu illa ki duymuştu. Ya babam, ya Eren ya da Elif kesin söylemiş olmalıydı. Öyleyse neden beni hala aramamıştı?

Gece öldüğünde ben hep onun yanında olmuştum. Beni kovmasını, sinirle söylediği şeyleri hiçbir zaman umursamamış ona destek olmak için elimden geleni yapmıştım.

O neden böyle yapmıyordu?

Yaklaşık on beş dakika sonra beynimdeki düşüncelerimle savaşarak evime girmiştim. Vakit kaybetmeden odama geçtim ve üzerimi değiştirip alarmımı kurdum. Sabah otobüsüm erken bir saatteydi bu yüzden hemen uyumam lazımdı aksi halde uyanamayabilirdim.

Telefonu yastığımın yanına koyup gözlerimi kapattım ve yarının daha güzel bir gün olmasını dileyerek uykuya daldım.

Sabah alarmım çaldığında, adeta etrafa saldıracak gibi bir sinirle uyanmıştım. Nedeni buradan gidiyor olmam mı, yoksa sabah erkenden kalkmış olmam mı bilmiyordum. Ayaklarımı sürüye sürüye yataktan kalkarak banyoya gittim ve uyanmak için yüzüme soğuk su çarptım. Biraz kendime geldiğimde, odama geri döndüm ve valizimden kot pantolon ve askılı tişört çıkararak üzerime geçirdim. Pijamalarımı tekrardan valizime koyduktan sonra etrafa göz gezdirdim. Gözüme kitaplıkta duran kitap çarptığında gülümseyerek kitabı elime aldım ve valize koydum. Resmen Kürk Mantolu Madonna'nın en eski baskısını elimde tutuyordum!

Yatağımı düzeltip odama son kez baktım ve valizlerimden ikisini elime alıp, aşağıya indirdim. Kalan iki valizi de aşağıya indirdiğimde, Ruby'nin yolculuk çantasını aramaya koyulmuştum. Beş dakikalık bir arayış sonucunda bulmuştum. Ruby'yi içine yerleştirip kol çantamı da koluma taktım. Saat sekiz buçuğa gelmişti ve Eren'in en fazla on dakika sonra burada olması gerekiyordu. Bu kalan on dakikayı evi gezerek turladım ve eksik bir şey olup olmadığına baktım. Her şey tamamdı. Zaten olmasa bile, Elif ben gittikten sonra gelip evi kontrol edeceği için sorun olmayacaktı. Derin bir nefes alarak son kez eve baktım. Yıllarımı geçirdiğim, dişimi tırnağıma takarak aldığım evimden gidiyordum. Bu ne kadar beni üzse de umursamamaya çalıştım. Zor olacaktı ama bir şeyleri aşmam için bunun olması gerekliydi.

Kol saatim öterek vaktin geldiğini bana haber verdiğinde "Bir kere de geç kalma..." diye söylenmekten kendimi alamamıştım. Telefonumu çıkarıp Eren'in numarasını tuşladım. Açmıyordu!

Oflayarak bavullarımdan birinin üstüne oturdum. Neyse ki beş dakika sonra zil çalmıştı. Söylenerek kapıyı açtım.

"Hiç gelmeseydin Erenciğim? Ben bir beş yıl daha beklerdim."

Gülme sesini duyduğumda başımı kaldırıp karşımda duran kişiye baktım.

Şaşkınlıkla "Ağabey..." diye mırıldandığımda arkamda duran bavullardan birine uzanıp kendine çekti.

"Bensiz mi gidecektin ufaklık?"

"Bensiz mi gidecektin ufaklık?"

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

BÖLÜM SONU

Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Oy ve yorumlarınızı dört gözle bekliyorum:')

Kusursuz HatalarWhere stories live. Discover now