Ev

328 22 12
                                    

Kolumun acısı bir yana, ısrarla Doruk'un söyledikleri kafamın içinde dönüp duruyordu. Sanki beynimin içinde bir yerlerde yuva edinmişlerdi. Evet ben de O'na aşık olmuştum ama söyleyememiştim. Nutkum tutulmuştu o an. Hele benim için onca yaptığı şey. Unutup atması zor, belki de imkansız şeylerdi. Demek seneler önce okulda çıkan yangında düşünmeden kurtarmaya koştuğum çocuk oydu.

"Vay bee."

Kısık sesle kendi kendime böyle söylendiğim sırada Dorukdönüp yüzüme baktı. Sanki dönüp bana bakmak için bir şey söylememi ya da bir şeyler yapmamı bekliyormuş gibi. İfadesizce gözlerimin içine bakarken 'bir şey yok' anlamında göz kırptım. Söyledikleri hakkında henüz bir şey konuşmadığım için merakla düşünür görünüyordu. Söylemek için doğru zaman gerekirdi. Ama ne zaman doğruydu ki? Şu an neyin yanlış neyin doğru olduğunu bile seçemiyordum.

Birden babamın valizin içinde gördüğüm kafası kalbimin tamda ortasına bıçak saplanıyormuş hissinde kafamı darmaduman etti. Az önce zor bela dindirdiğim gözyaşlarım yeniden aktiflerdi. Kafamı arabanın koltuğuna yasladım. Yanaklarıma süzülen boncuk boncuk yaşlar yüzümle bütünlüklerini tekrardan sağlamışlardı.

Araba ani bir frenle durmuştu. Gözlerimi hafiften aralamış çatık çehremle ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Kontrolünü kaybetmiş bir araç sokağı birbirine katıyordu. Ani frenle olası kazadan bizi kurtarmaya başarmıştı. Lakin aynı şey arkadaki araç için geçerli değildi. Ciddi bir kaza olmuştu. Olay yeri daha fazla araçla dolmadan bu yerden gitmeyi tercih etmiştik.

Ortalama 5 6 dakika sonra bir evin önünde durduk. Yasladığım koltuktan doğrularak sol elimi cama yapıştırarak eve doğru bakıyordum.

"İşte burası."

Şaşkındım. Yıllarca hayalini kurduğum anın içindeydim. Kurduğum hayalin içindeydim. Lakin şu an yaşadığım duygular kurguladığımdan öteydi. Bir yandan merak içimde yerinde duramazken diğer yandan da yine aynı noktadaki şüphe ayaklarımı bağlıyordu. İçimdeki şüphe reddedilme doğrultusundaydı.

Dorukarabadan indi. Benim tarafımdaki kapının önüne geldi ve kapıyı açtı.

"Hadi ama, neyi bekliyorsun?"

Yarı dolmuş gözlerimi Doruk'a çevirmiş, kararsızlık içinde boğuluyordum. Ellerimden tutarak yavaşça beni arabadan çıkardı. Kapıyı kapattı ve henüz gitmemiştim, gidememiştim. Sırtımı arabanın kapısına yaslamıştım. Sağ elini kolumun biraz üstüne yine arabaya koymuştu. Aramızda çok az boşluk vardı. Hiçbir şey söylemeden yalnızca sabırla gitmek için karar vermemi bekliyordu. Sonunda olabildiğince cesaretimi toplamayı başardığım ve bir adım ileriye attığım sırada, yaşadıklarım ağır gelmiş olmalıydı ki bacaklarımı hissetmiyor gibi olmuştum. Yardımsız yürüyemeyecek gibi görünüyordum.

Hafif sendelediğim an iki eliyle de kollarımı kavrayıp ayakta durabilmemi sağlamıştı. Yavaş yavaş gözlerimi yukarı doğru kaldırırken göz göze geldiğimiz an her şey durmuş gibiydi. Sokakta canlılık belirtisi gösteren herhangi bir şey yoktu.

Elleriyle iyice sardığı belimi kendide doğru biraz daha yaklaştırmıştı. Az daha yaklaşsak kalbinin birkaç saniye dahi ara vermeksizin durmak bilmeyen atışlarını duyabilcekti. Eminim O'nun kalbi de bu ritimdeydi. Yakınlaşmasına karşılık verircesine ellerimi boynuna sarmıştım. Gittikçe birbirimize daha çok yakınlaşıyorduk. Daha fazla yakınlaştığımızda sağ elimi boynundan hafifçe indirip baş parmağımı yanağının üzerine, diğer parmaklarımı ise saçlarının arasında gezdirmiştim. Artık o kadar yakındık ki nefesini dudaklarımda hissetmeye başlamıştım. Dudaklarının ıslaklığı kendi dudaklarımla birleşirken kalbimin atışları daha çok artmıştı. Adeta büyülenmiştim.

KARANLIĞI HİSSET (FEBRİS)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin