Teşekkür ederim, Bayım!

521 44 18
                                    

Arabaların arasına büyük bir umursamazlıkla atlayıp meydanı kargaşa alanına dönüştürdükten sonra ıssız sokaklarda koşmaya başladım. Caddeden uzaklaşmıştım. Ara sokakların kaldırımlarında ne yapacağımı bilmeden bir oraya bir buraya koşuşturuyordum. Gözlerim ilerleyen saatlere rağmen açık bir yerler arıyordu. Nerede olduğumu bilmeye ihtiyaç duyuyordum. Soğuk, geçen zamanın artışıyla havaya daha fazla hakim oluyordu. Tenimin altından yayılan korkunç adrenalin içimi ısıtırken bedenim soğuğa teslim olmuş titriyordu.

Omuzlarım soğuk havaya yükselmiş, kaskatı kesilmişti. Ara sıra adımlarımı yavaşlatıp cebimden çıkardığım ellerimi birbirine ovuşturup nefesimle birleştiriyordum. Kalbimin çarpıntısı az da olsa yavaşlasam bedenimi atışlarıyla inletiyordu. Kulaklarım ateş kesilmiş, içinde bir şey uğulduyormuş gibi hiddetli bir tınıyla kulaklarımı deliyordu. Savunmasızlığın ve korkunun birbirine karıştığı tüm duyularımı titreten hisle koşuyor, bütün yönlere acele acele bakıp adımlarıma hız kazandırmaya çalışıyordum. Dakikalarca bunu sürdürüyordum. Yeniden bir yere yığılmaktan ve ben kaçamadan büyük ihtimalle beni yakaladıklarında öldürecek adamları ayıktığımda karşımda bulabileceğimden korkuyordum.

Gözlerim eski binaların, kapalı marketlerin ve karanlık sokağın içinde hızla dolaşıyor, aradığımı bulamamak her seferinde acı bir hayal kırıklığıyla düşüncelerimi ele geçiriyordu. İlerledikçe sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelen gecenin sonunda nerede olabileceğimi zihnimden atamıyordum. Bunun verdiği korkuysa omuzlarım biraz daha düşürüyor, bu karanlığın içinde kendine güvenen biri yerine savunmasız ve çaresiz birini anımsatıyordum. Derin bir nefes verip gözlerimin kalitesini düşüren ıslaklığın orada kalmayıp düşmemesi için bakışlarımı yukarı dikerek engellemeye çalıştım.

Enseme ölüm gibi çarpan titrek havanın soğuk rüzgarları hırkamdan içeri doldukça irkiliyordum. Bu ürpertiler içimde biriktikçe tedirginlik hissi katlanıyordu. O adamlar yakalamış olmasa bile Tanrı bilir burada kaç türlü bela vardı. Hele ki gecenin bu vakti burada tek başıma koşturduğum düşünülürse yeterince savunmasız kalıyordum. (Aklımın bir köşesine yazıyorum; bir daha geç saatte bir yerden çıkma gibi bir durumda kalırsam cebime kesici alet koyacağım. Tabi o bıçağı masum birine saplamış olmam ayrı bir bela olurdu.)

Adımlarımı sonunu bilmediğim sokakta hızlandırırken bir aracın ışığı görüş alanıma girdi. Büyük bir umut çıkamayacağım bu durumun bilincinden bir süreliğine uzaklaştırmış, arabanın önüne atlamak için can atmıştım. Can atışımla hayal kırıklığına uğrayışım o kadar yakın zamanda gerçekleşmişti ki, üzerine bir de şaşkınlık eklenmişti. Adam yoluna atlayışımla direksiyonu kırıp hızla uzaklaşmıştı. Havaya kaldırdığım ellerimi arabanın arkasından hala bakmaya devam ederken yavaşça indirmiştim. Yaşadığım düş kırıklığı yüzüme tokat gibi çarpmıştı. Hala sokak ortasında dikilirken derin bir nefes aldım. Ne yapacağım korkusunun duygularımı yeniden çevreleyişiyle yutkundum. Boğazım üzerinden kamyon geçilmişcesine acıyordu. Acısı dudaklarıma kadar varan cayırdayışla tekrarlanıyordu.

Gözlerimden akan yaşlar elmacıp kemiklerimi delip çenemde bütünleştikten sonra ya aslfalta ya da hırkamın üzerine düşüyordu. Eğer sağ salim kurtulursam hırkamın göz yaşlarımın ıslattığı bir halde sırılsıklam bulacağım şüphe götürmez gerçekti. Daha kötü pantolonumu sırılsıklam bulmaktan korkuyordum. Zira az sonra altıma kaçırabilirdim.

Yağmurun sırılsıklam ettiği hırkam gecenin tokat gibi çarpan soğuğuyla neredeyse kurumuştu. Akan göz yaşlarına engel olmak gibi bir gereksinim duymuyordum. Çünkü korkuyordum. Dudağımı ısırmaya başladım. Öylece donakaldığım yerden bir tane bile daha araba geçmemişti. Bu gece duyduğum ikinci şimşek kısa süreliğini de olsa yeryüzünü aydınlığıyla kavuşturmuştu. Şimşeğin ilkinin aksine daha keskin bir tonla göğü delişi ardından kükreyişi andıran gök gürültülerini de beraberinde getirmişti. Hızla inip yükselen göğsümden anlaşıldığı üzere daha çok hava soluduğumun ve kalbimin eşsiz bir hızda attığının anlaşıldığı duruşumla daha fazla orada kalmayı tercihlerimin arasından hızla silerek koşmaya başlamıştım. Düşen omuzlarım bu yorgun bedenimi taşıyacağı bacaklarıma güçlük çıkartıyordu. Yolun ortasında koşuyordum. Tam da orta yerinde. Nerede olduğumu bilmeden. Başıma ne geleceğini bilmeden. En azından geceyi sorusuz atlatmayı umuyordum. Eğer gecem iyi geçerse sabaha eve ulaşmak daha kolay olurdu.

KARANLIĞI HİSSET (FEBRİS)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin