Bölüm 5- Yüzük

248 27 10
                                    

"Ben... Ne diyeceğini bilemiyorum... Özür dilerim"az önce gördüğüm şeyden sonra, ona hayatının en kötü anısını, en büyük acısını tekrar yaşattıktan sonra , dilediğim özürün ne kadar mantıksız olduğunu bilsemde , o ciddi ve duygusuz Rose'un yüzü ellerimin arasındayken gözyaşları içinde ağlaması...
Gördüğüm şey  beni bile inanılmaz etkilemişti, ben onun hayatının sadece saatlerini yaşamışken bile ,kendi gözümden yaş gelmesini engelliyemiyordum. Bunun yanında ona o hayatın en acı zamanını 2. Kere yaşatmıştım ve şimdi sanki onu tamamen kaybetmiş gibiydim. Gözleri açıktı ama hiçbirşey görmüyordu, içini boş ve duygusuz bir ifade kaplamıştı. Sadece hıçkırıklara boğulmuş bir şekilde ağlıyordu.
Onun ağlaması, herkesi bahçeye çıkarmıştı, fakat kimsenin neler olduğu konusunda hiçbir fikri yoktu, hepsi bizden biraz uzakta yan yana durmuş ve tedirginlik içinde Rose'a bakıyorlardı. Bana soran gözlerle baksalar da , tek yapabildiğim başımı sağa sola sallamaktı.
Ne yapacağımı bilmiyordum, eğer çabucak birşeyler yapmazsam Rose'u tamamen kaybedecek gibiydim. Ama ne yapabilirdim , ne yapabilirdim ? Birden Ace'in sesini duyunca irkilmiştim. Onun varlığı tamamen aklımdan çıkmıştı."Yer değişelim" dedi ifadesiz bir ses tonuyla.ben neden diye sorucakken, konuşmama izin vermeyerek " Sadece dediğimi yap " dedi. "Tamam , Sana güveniyorum " diyerek karşılık verdim zihnimden ve onunla yer değiştirdim.
Benimle yer değiştirir değiştirmez eliyle Rose'un omuzlarına dokundu ve tekrardan kazanın sonrası 2 sinin yerdeki hallerine geri dönmüştük. "Ne yapıyorsun sen ! Çabuk kes şunu " diye bağırmıştır. Fakat görüş açımızı 2 sinden ayırıp Aiden'ın parmaklarının ucundaki yüzük kutusuna çevirmişti. Hemen ardından görüntü kaybolmuştu, Rose geri çekilmişti ve klana geri dönmüştük. Fakat bu sefer gözlerindeki boşluğu başka birşey almıştı, sanki birşeylere anlam katmaya çalışıyor gibiydi. O çok kısa süren bakışından sonra kanatları belirdi sırtından ve daha konuşmamıza izin vermeden uçurumdan, şehire doğru atlayarak uçmaya başladı , bende hemen Ace ile tekrar yer değişerek "siz burada kalın, ben ona göz kulak olurum" , "ama-" diyerek karşılık verecekti Serenity fakat " Tartışacak zaman yok " diyerek sözünü kestim ve hemen ardından Rose'u takip etmeye başladım.

+++

Tahmin ettiğim gibi , kazanın olduğu yere gelmiştik. Yere iner inmez , eğilip deli gibi birşeyler aramaya başladı. O yüzük kutusunu arıyordu. Fakat üzerinden yıllar geçmişti ve o kutu şu anda burada değildi büyük bir ihtimalle. Ama onu durduramazdım. Şu anda kimseyi dinleyecek, yada mantıklı düşünecek durumda değildi.
Şafak vakti gelmişti ve hava aydınlanıyordu, "Odaklan" dedi Ace zihnimden ,"Anlamadım? " diyerek karşılık vermiştim. "Neye odaklanayım ?"
"Yüzüğe " dedi Ace "yüzük cansız bir varlık, yaşam enerjisine sahip değil, ona nasıl odaklanabilirim ?" biraz sinirli çıkışmıştım, şu durumda benimle alay mı ediyordu. "Yüzüğe derken ,yüzüğün içindeki Aiden'ın enerjisine sersem" diyerek çıkışmama karşılık verdi. "Bazen insanlar, eşyalara gereğinden fazla anlam ve mâna yüklediklerinde , kendilerinden bir parçayı da onlara aktarırlar. İşte o enerjiye odaklanacaksın" dedi Ace. Aiden 'ın ölümün eşiğinde dahi ona uzanmaya çalıştığı aklıma gelmişti. Sonuçta o yüzük onu sevdiğine, ömrünün çoğunu berber geçirdiğinin ömrüne bağlayacaktı.

Denemeye değerdi, kendi enerjimi vücudumdan dışarıya doğru yaymaya başladım ve başka bir yaşam enerjisi aramaya başladım.
Rose ve bazı böceklerin aksine şimdilik bir insan enerjisi hissetmemiştim. Bu kadar küçük bir enerji parçasını hissetmek çok zordu, bu yüzden enerjimi yaydığım alanı azaltarak, daha kısa bir mesafede , daha yoğun bir baskı yapabiliyordum. Çok hafiften de olsa birşey hissettiğim anda enerjimi kısıtlamayı kestim ve o küçük enerji parçasına doğru yürümeye başladım. Ona doğru attığım her adımda enerjisini daha rahat hissedebiliyordum. Sonunda yerdeki farklılığı görünce , enerjimi vücudumda geri çektim. Ayağımın önündeki otlar diğerlerinin iki katı kadar uzun ve yeşildi. Ne bulacağımı bilerek, elimi bir hareketle toprağa sapladım ve avucumun içine gelen kutuyu sıkarak elimi topraktan çıkardım.
Rose'un yanına giderken aynı zamanda da kutunun üzerini temizliyordum. Yanına geldiğimde her ne kadar topraklarını tezmizlesem de kutunun kendisi eskimişti. "Rose ?" diyerek dikkatini çekmeye çalıştım, fakat beni duymuyordu bile. "Rose!" bu sefer bağırmıştım ve elimi omzuna atıp, onu kendime çevirmiştim.
Bana kızgın gözlerle baksa da elimde ki kutuyu görünce gözlerinde ne yapacağını bilmeyen bir ifade oluştu. Elimle elini aldım ve avucunu açarak kutuyu elinin içine bıraktım.

Gözlerindeki titrek ve her an akmaya hazır gözyaşlarıyla elini kutuya götürdü ve kutuyu açıp, yüzüğü görür görmez ağlamaya başladı. Direk yanına gidip kafasını göğüsüme bastırdım ve ona sarılıp acısını dindirmeye çalıştım.
Başını kaldırdı ve yüzüğü kaldırıp bana bakarak" Jack... Bana evlenme teklif edecekmiş..." diyerek tekrar hıçkırıklar içinde ağlamaya başladı. ağlamasına dayanamayıp tekrar ona sarıldım.
"Teşekkür ederim Jack, bana onu tekrar gösterdiğin için. Bana bunu gösterdiğin için..." diyerek yüzüğü gösterdi. Ona verecek hiçbir cevabım yoktu.
Rose ise yeni doğan turuncu gökyüzünde ki güneşe baktı ve tüm gücüyle bağırdı "Evetttttt !"
Diyerek kendini yere bıraktı ve daha şiddetli bir şekilde ağlamaya devam etti. Bende onun yanına oturdum ve başını omuzuma koydum. Beraber şafağı izlemeye başladık. Elinde hayatının aşkından kalan , son yadigarıyla birlikte.

Meleklerin Yükselişi (Devam serisi)Where stories live. Discover now