"Mina sana asla ulaşamayacağım değil mi? Ne yapmaya çalışıyorsun söylesene, yetmedi mi bu kadar nefret! Her gün, her saniye daha fazla benden nefret ediyorsun. Ve ben buna bir dur diyemiyorum!" Sesi çaresiz çıkıyordu ve önümde bana teslim oluyordu. Kollarını iki yana açmış istediğini yap dermiş gibiydi.

"Bunu mu duymak istiyorsun? Evet, senden nefret ediyorum. Beni kandırıp buraya getirdin ve belkide sonsuza kadar bu cehennemde kalacağım. Her gün yüzünü gördüğüm için bu yerden daha çok nefret ediyorum. Bana bir iyilik yap ve gözüme gözükmeyerek buraya olan nefretimi azalt!"

Dolan gözlerimi saklamak için başımı eğdim ve onu sola doğru iterek kendime yer açtım. Ardından hızla yanından sıyrıldım. Daha sonra ise merdivenlere doğru koşmaya başladım. Dolan gözlerim daha fazla dayanamamış akmaya başlamıştı, elimin tersiyle her sildiğimde gözyaşıma bir yenisi daha ekleniyor ve yüzümü yalıyordu.

Merdivenlere ulaştığımda avcumu duvara dayayarak gözlerimi kapattım.

Bu his de neydi böyle? Nefes almam gittikçe zorlaşıyordu ve göğüs kafesim patlayacak gibiydi. Doğruldum ve etrafımı taradım, beynim sürekli yukarı çıkmamı tekrarlıyor gibiydi. Ayağım her gerilediğinde beynimde akıl almaz bir ağrı başlıyor ve tekrar yukarı çıkmam için beynime doğru baskı yapıyorlardı.

Gözlerimi merdivenlere doğru diktim ve hızla yukarıya doğru koşarak çıkmaya başladım. Beynim bana bir şeyler göstermek istiyordu sanki. Ve bu his bedenimde tuhaf bir etki yaratıyordu.

Bir zaman sonra nefes alamaz oldum. Merdivenin basamağına doğru çöktüm. Boğazımı tutarak öne doğru eğilip nefes almaya çalıştım, dudaklarım kendiliğinden açılmış ve oksijen alabilmek için yalvarıyor gibiydi.

Kulaklarım uğuldamaya ve gözlerim kapanmaya başlamıştı acizliğime kızarak basamaklara yumruk atıyor ve nefes almaya çalışıyordum ancak tek çıkan sesler genzimden gelen son çırpınışlarımdı.

Bir anda bedenim biri tarafından çekildi ve yabancı bir beden kollarını bana doğru doladı. Yüzümü göğsüne doğru dayadı saçlarımı okşamaya başladı. O sırada anlayamadığım birkaç kelime söylüyor ve saçlarımı öpmeye devam ediyordu.

Öyle halsizdim ki başımı göğsünden hiç kaldıramadım bile. Sanki oksijen onun bedeninin içinde saklıydı. Bedenim onun oksijenini kabul etti ve ona sığındı.

Birkaç dakika daha böyle durduktan sonra nefes alışverişlerim durgunlaşmıştı ve kendimi iyi hissediyordum. Bedenini bedenimden çekti ve onu görmeme izin verdi.

Mavi gözleri, kalın dudakları, dümdüz burnu ve gri saçları ile şevkatinin her bir zerresini bana ödünç veren benim yaşlarımda bir adam duruyordu.

Yüzüme yapışan saçlarımı yüzümden uzaklaştırdı ve bana bakmayı sürdürdü. Tam o anda transtan çıkmış gibi irkildim ve kollarından sıyrıldım.

Ardından yeşilliklerim onu tararken "Kimsin?" Dedim.

Yüzünde şevkatten eser kalmadı ve adeta ben tehlikeliyim diye çığlık atan bir sırıtış peydah oldu dudaklarında. Bu kaşlarımı çatmama ve duvara doğru kaymama sebep olmuştu.

"Engel" (İngilizce bir isim) Dedi sırıtışını hiç bozmadan. Gözlerinde şeytani parıltılar kol geziyordu ve bu yabancıdan hiç hoşlanmamıştım.

"Peki, senin ne işin var burada Mina?" Dedi. Gözlerim kendiliğinden büyürken, ona bakakaldım. Gözlerim anında ondan ayrıldı ve etrafı taramaya başladı beynim bana komutlar veriyor ve acımasızca fısıldıyordu.

CELPS GEZEGENİ Where stories live. Discover now