Ufak Bir Macera

266 27 39
                                    

Bölümde çekildikleri resim medyada. Bölüm sonu notuna bakmayı unutmayın ♥

"Çay mı?" dedim dehşet içerisinde "Gerçekten, bir bardak çay istediğini söyleseydin sana parmaklığın arasından uzatabilirdim." gamzelerini göstererek güldükten sonra 

"Aslında bir şey teklif edecektim." dediğinde merakla kaşlarımı kaldırdım

"Bekle, sana çay koyayım." çayı koyup eline verdiğimde hafif gergin bir şekilde

"Kaçmaya ne dersin?" diye beklemeden konuştuğunda şaşkınlıkla bir kaç saniye konuşamadım. Geceleri Efe veya Bay Domenach olmadan dışarıya çıkmamız yasaktı. Herkes en geç sekizde otelde olmalıydı ve kurallar gerçekten çok katıydı.

"Nasıl yani?" diye sorduğumda hala geçmemiş olan şaşkınlığım sesime yansımıştı.

"Kaçalım, biraz dolaşır geliriz.En fazla ne olabilir ki?"  aslında ona hak veriyordum gerçekten otelde zaman geçmiyordu ve canımız o kadar sıkılıyordu ki. Üstelik Bay Domenach'ı ikna etmek bu dünyanın belki de en zor şeyiydi.

"Pekala. " dediğimde şaşırma sırası ondaydı

"Bu kadar kolay kabul edeceğini düşünmemiştim." dediğinde gözlerimi devirdim ve

"Ne sandın beni büyükannen mi?" diyerek koluna yumruk attım. Odadan çıkıp kapıyı kilitledik ve kapı koluna rahatsız etmemeleriyle alakalı yazılardan astık. Yemekhane katına geldiğimizde Niall'ı gördük. O da bizi görmüş olacaktı ki yanımıza geldi ve

"Nereye böyle?" diye sordu.

"Kaçıyoruz, sen de gelsene." diye gayet rahat bir şekilde cevap verdiğimde Niall

"İşte beklediğim teklif!" diyerek kahkaha attı. Onu da yanımıza alarak ilerlemeye başladık.

"Otelin giriş kapısı haricinde iki tane daha kapısı var biri personeller için diğeriyse ünlü konuklar. Personel kapısından kaçabiliriz." sözlerini bitirdiğinde beğenmiş bir ifadeyle ona döndüm

"Dersine çalışmışsın Hazza." Ben böyle söyleyince gülmesi durdu ve birkaç saniye boyunca gözlerini kırpmadan bana baktı. Bu beni rahatsız etmişti.

"Hadi gidelim." dediğimde bize yolu gösterdi ve çıkışa götürdü. Çıkış kapısına geldiğimizde bunun fazla kolay olduğunu düşündüm. Gerçi büyük olasılıkla otelde bizim dışımızda dışarıya çıkması yasak insanlar yoktu ve bu yüzden saçma sapan önlemler alma gereği duymamışlardı.

"Nereye gidelim?" diye sorduğumda ikisi de bana saçma konuşuyorsun bakışı attılar. Ve haklıydılar. İstanbul'da gece gidilecek yerler hakkında en ufak bir  fikrim yoktu. "Tamam öylesine takılalım." Otelimiz sahilin karşısındaydı ve sahil çok kalabalıktı.

"Önce paramızı  bir yerde Türk parasına çevirelim." diyen Niall haklıydı. Bir kafede paramızı Türk parası haline getirttik. Dolandırılma ihtimalimiz yoktu çünkü bize ne kadar para verilmesi gerektiğini biliyorduk.

"Bakın orada balonlar var tüfeklerle vuruyorsunuz hadi gidip onu oynayalım." Niall yine öncü rolünü üstlenerek bizi balonlu yere götürdü. Önce tabii ki kendisi atış yaptı. Bir kaç tane balonu vurmuştu. Ben de attım ve bu işte gerçekten beceriksizdim. Harry'ye sıra geldiğinde

"Ben atmak istemiyorum. Silahlardan hoşlanmam. Karşıyım." dedi. Bu beni şaşırtmıştı ama gerçekten hoş bir davranıştı.

İnsanlar banklara oturmuş bir şeyler yiyor, çay içiyor veya denizi izliyorlardı. Çay satan bir adam gördüğümde

In The TurkeyOù les histoires vivent. Découvrez maintenant