son: 5/5

2.1K 155 39
                                    

NOT: Bu hikaye sadece 5 bölümden oluşmaktadır. Bu bölüm, aslında final bölümüdür. Yani, geriye doğru gideceğiz.

Ve James Blunt dinlemek bana iyi gelmiyor; fakat güzel hissettirdiği bir gerçek. Hikayeyi de ondan esinlendim. Eğer okurken siz de dinlemek isterseniz multi'ye bırakıyorum ve bırakacağım. 

Keyifli okumalar!


son (5/5)

YAZAR

Kan çanağı gözlerle aynaya baktı Zayn. İçindeki o derin hisler saniyeler geçtikçe bir çığ gibi büyüyordu. Engel olmak imkansızdı. Tıpkı Brenna'sına duyduğu hisler gibi. İmkansız ve karşı konulamaz.

"Evet, bunu bir hata olarak görüyorum; çünkü seni sevmiyorum, Zayn."

Brenna'nın o duru güzellikteki yüzü tekrar karşısında belirip, o tatlı sesi kulaklarında çınladığında, dudaklarının arasından küçük bir hıçkırığın kaçmasına mani olamadı. Brenna'nın ona Zayn demesi bile tüylerini diken diken yaparken ve bundan büyük bir gurur duyarken, ona bu cümleyi söyleyip paramparça etmesi... büyük bir çöküştü Zayn için.

Evet, o da biliyordu. Sevgisinin karşılıksız olduğunu biliyordu. Bilmez olur muydu, ne de olsa bunu Niall'dan her zaman duyuyordu: "Siz diye bir şey yok, dostum. Sevgin karşılıklı değil. Bırak gitsin." Fakat hayır, bırakmak kolay mıydı? Yılların masumiyeti hemen silinip atılacak bir şey miydi? Bu kadar basit olamazdı. Zayn bunu yapmazdı, yapamazdı.

Yere yığıldı ve sırtını küvete yasladı. Göz yaşları görüntüsünü bulanıklaştırsa da, yine de o sahneyi kusursuz bir şekilde seyredebiliyordu. O gece... O gece tüm çıplaklığıyla, tüm güzelliğiyle karşısındaydı Brenna. Zayn'i koltuğa oturtuşu, karşısında müthiş bir yavaşlıkla elbisesinin fermuarını açışı, saçlarını savuruşu... Hayatının en kutsal anını yaşatmıştı ona Brenna.

Fakat şimdi o yoktu. Zaten hiç olmamıştı. Sadece hayallerindeydi. Keşke öyle kalsaydı. Çünkü yıllardır sevdiği Brennna'sı ona umut vermişti. Fakat daha sonra verdiği umudu geri almıştı. Aslında bu, insanı tehlikeli yapardı, değil mi? Ama Zayn'de öyle bir durum olmamıştı. Tehlikeli olmak için gücü yoktu. Son gücünü intihar etmek için kullanacaktı. Sadece dakikalar sonra. Pişmanlığı zerre kadar hissetmeyecekti, bu zaten hep planlanan bir şeydi. Gerçekler acıtıyordu.

Tişörtünü çıkardı, ardından ayakkabılarını. Tişörtünü düzgünce katladı ve lavabo tezgahına usulca bıraktı. Ayakkabılarını ise kapının yanına. Ve birkaç adım sonra küvete geri döndü. Soğuk suyu açmak için eğildi, ardından açtı ve doğruldu.

Kendine vakit tanımak, oyalanmak istemiyordu. Çünkü kulaklarında uğuldayan bir ses daha vardı; ölen annesinin sesi. O şefkat dolu sesi ona "Yapma, Javaad. Yapma, bebeğim..." diye yalvarıyordu. Ve eğer yavaş olursa bunu yapamayacaktı. Kulaklarını kapatmaya çalıştıysa da sesler onunlaydı.

"Özür dilerim, anne," diye mırıldandı Zayn. Sertçe yutkundu ve bir hıçkırığın kaçmasını engelledi. "Böyle olsun istemezdim ama en başından beri biliyordum." Küvete girdi ve musluğu kapattı. Su bumbuzdu. Dişlerini sıkarak inlememeye çalıştı ama ne fayda, çenesi bile titriyordu artık. "Git buradan, anne," dedi tekrardan. Yaşlar yanaklarından hızını aksatmadan akıyordu. "Git yoksa yapamayacağım. Altı yaşımda bıraktığın gibi git."

Elini gece karası saçlarından geçirdi ve yükselerek elini lavabo tezgahına bıraktığı jilete getirdi. Şüphe etmeden aldı onu eline. Uzun parmaklarının arasında bir jilet yerine Brenna'sının saç tutamlarının olmasını ne kadar da isterdi halbuki...

Goodbye My Lover (1/5)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin