GEÇMİŞTEN GELEN KARGAŞA

Start from the beginning
                                    

Bütün dertlerimi anneme anlattıktan sonra paytak paytak yürüyerek tekrar eve dönmeye başladım. Istemiyordum eve gitmeyi ama gitmesem de olmazdı. Rüzgar hafiften yüzüme vururken sanki içim titriyordu. Üşüyordum sanki tüm hücrelerime kadar. Cidden aklım almıyordu, insan tanımadığı bir insana biriyle öpüştüğünü görünce böyle bitik bir hale gelecek kadar duygu besler miydi? Düşünemiyordum. Evin olduğu sokağa girdiğimde ayağıma bir top geldi, olduğum yerde eğilip topu aldım, bana koşarak gelen sarı saçlı çocuğa doğru uzattım. Çocuk benden korkmuş olacak ki son anda duraksadı. Yavaş yavaş gelmeye devam ederken ben hala topu elimde tutuyordum. Iyice yaklaşıp elimden topu aldıktan sonra "Teşekkür ederim Asel abla" dedi. Nereden biliyordu beni? Şok olmuş bir biçimde ağzım açıktı. Kendime gelip "Adımı nereden biliyorsun" diye sorduğumda çoktan arkasını dönüp koşmaya başlamıştı. Eve döndüm. Ve saatin 8 olduğunu farkettiğim anda hemen hazırlanmaya başladım, okula geç kalıyordum. Bizim kızlar hala uyuyordu, Sinem ne yaparsa yapsın, iyi birisiydi. Ona asla kötü muammelesi yapmazdım, yapmam için bir sebebim yoktu. Benden önce tanıyordu Aral'ı, ne diyebilirdim?

Bir elimle kapıyı açmaya çalışırken, diğer elimlede çantamda eksik bir şey var mi diye kontrol ediyordum. Kapıyı açıp bir ayağımı dışarı attım, gözümde çantamdayken ayağıma bir şeyin çarptığını farkettim. Gözümü ayağıma doğru çevirdiğimde yerde bir hediye kutusu gördüm. Eğildim ve üstündeki kağıda baktım, kağıdın üstünde adım yazıyordu. Istemsizce gülmeye başladım, bu gülüşüm mutluluktan değil bu olayı saçma bulmamdandı. Filmlerde gördüğümde bile saçma bulur, dalga geçerdim. Ki ben bu zamana kadar hiç hediye almamış bir şahıstım. Kutuyu kucağıma alıp kapıyı kapattım, geri içeri girdim. Gerçekten merak ediyordum ne olduğunu. Kapağı yavaşça açtım, altında bir çerçeve çıktı, çerçevenin içinde ise sanırım 7-8 yaşında, yurdun bahçesinde ben top oynarken çekilmiş bir fotoğrafım vardı. Topu havaya atmışım, ellerim havada, üstümde mavi tişörtüm, altımda bizim okuldaki erkeklerin birinden aldığım kareli şortum, ayağımda ise annemin bana son aldığı şey olduğu için yırtık olduğu halde giydiğim ayakkabı vardı. Mutluydum, topa bakmış gülüyordum. Asıl şaşırtan çerçeve olmuştu. Yurtta bağış adına her zaman bir kermes düzenlerdik. Yaptığımız eşyaları satardık, ben yapmıştım bu çerçeveyi hatırlıyordum ama kimin aldığı hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Çerçeveyi kaldırdığımda ise altında oyuncak bir köpek vardı, 14 yaşıma kadar sarılarak uyuduğum oyuncak köpek. Aynı odada kaldığım kızların "Sen bebek misin hala şununla yatıyorsun" diyip camdan attıkları oyuncak köpekti. Hemen aşağı inip aramıştım ama hiç bir yerde bulamamıştım. Köpeği alıp sıkıca sarıldığımda duygu karmaşıklığı yaşıyordum, kimden geldiğini bilmediğim için şaşırsam mı, oyuncak köpeğimin hala var olduğunu bildiğim için sevinsem mi gerçekten bilemiyordum. Kafamı kutuya tekrar çevirdiğimde bir kağıt daha gördüm, elime aldım. "Sevmek her zaman yaklaşmak değildir, bazen uzaktan seversin, çok uzaktan" yazıyordu. Hangi duyguya gireceğimi gercekten bilmiyordum. Oturduğum yerde duvara bakarak dondum kaldım.

Kendime gelmeye başladığımda aradan neredeyse 10 dakika geçmişti. Hızla toparlanmaya çalışıp kutuyu mutfak tezgahının altına koyduktan sonra evden acele bir şekilde çıktım. Koşar adımlarla okula doğru gitmeye başladım. Okulun bahçesinden adımımı attığım anda beni tehdit eden o şahısı görmem zor olmadı. Okul duvarının üstüne oturmuş, yine yanında saz arkadaşları ile birlikte duruyorlardı, beni gördüğü anda yüzünde inanılmaz derecede iğrenç, sinsi bir gülümseme oluştu. Hiç önemsemeyerek yine başım dik bir şekilde okuldan içeri girdim. Ama gözleriyle beni takip ettiğini farkettim. Sınıfın kapısında yine bir grup toplanmış dedikodularını yapıyorlardı. Ben ise her erkeğe, komik olacak ama bazı kızlara bile şüpheli gözlerle yaklaşıyordum. Kim olabilir diye düşünüyordum, o hediye kutusunu gönderen kim olabilir. Sınıfın kapısından içeri girer girmez her zamanki yerime, inek sırası diye adlandırılan sırama oturdum. Arkadaşım yoktu, suskundum. Kimseyle uğraşmazdım, bu yüzden kimse de benimle muhattap olmazdı. Dersleri dinler, her söyleneni not alır, eve dönerdim. İlk dersin Edebiyat olduğunu bildiğim için mutluydum. Ben bütün dersleri severdim zaten ama edebiyat başkaydı. Ruhuma işlerdi, her sözü beynime kazırdım, sanki bir gün hepsi lazım olacak gibi. Öğretmen değişmişti. Tarık adında, 40 yaşlarında olmasına rağmen fit görünüme sahip olan biriydi. Sempatik bir suratı vardı, uzaktan bakışta bile cana yakın birisi olduğu düşünülürdü. Sınıfa girer girmez gözleri benim gözlerime doğru döndü. Neden bilmiyorum ama heyecan hissettim kendimde. Komik gelebilir ama sanki tanıdığım bir yüzdü onunkisi. Gözlerini hemen benden çevirince aynı şeyleri onunda hissettiğini farkettim. Ya da sadece bana öyle geliyordu, bilmiyorum.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jun 03, 2017 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

YARA'SINWhere stories live. Discover now