GÜZEL BAŞLANGIÇ

251 22 5
                                    

Şansmıydı gerçekten iki günde bir ev, bir iş bulmam, yoksa başka bir şeyler mi vardı?

Yine her zamanki gibi, kendi kendime oturmuş boş boş düşünüyordum. Her zaman güzel şeylerin altında bir kötülük arardım, şimdide bunu yapmaktan kaçınmıyordum. Taşındığım ev iki katlı, dışardan çok şirin gözüken, içide dışı gibi şirin olan bir evdi. Odam küçük değildi ama büyükte sayılmazdı, pembe parlayan duvarları olan bir odaydı. Yatağın üstünde beyaz ayıcıklı bir yatak örtüsü, yerde ise toz pembe bir halı vardı, oturmak için beyaz pofidik koltuk, beyaz çalışma masası, uzun bir boy aynası ve beyaz dolapla döşeliydi, çok sevimli gözüken bu odada önceden birinin kaldığı gayette belli oluyordu zaten. Burası yetimhaneden sonra bana baya iyi gelecek gibiydi. Odam ikinci kattaydı ve bu odanın penceresi yan eve bakıyordu, yani ev arkadaşımın abisi olduğu bildiğim kişinin oturduğu eve.

Giysilerimi dolaba yerleştirdikten sonra yukarı doğru açılan camı açtım ve kafamı hafifçe dışarı çıkardım, derince bir nefes aldım ve gözlerimi kapattım. Istemsizce güldüm, nefesimi sakin bir şekilde dışarı verirken "Teşekkür ederim, beni duyup yardım ettiğin için teşekkür ederim annecim" dedim ve gülümsememi devam ettirdim. Yere bakan başımı hafif kaldırırken, tam pencerenin baktığı odada -pencerelerimizin karşılıklı olduğu oda- isminin Aral olduğunu bildiğim kişiyi gördüm.

Gercekten hayran olunacak derecede bir çekiciliği olan, gözleri maviydi ve çok sevimli gülümsemesi olan biriydi, kim görse etkilenirdi ki, kumrallardan nefret eden benim bile nutkum tutulmuştu. Sesinin tınısını ninni yapsalar, her gece yatmadan önce bin kere falan dinlerdim. Aral ve Asel dedim, sessiz bir biçimde, telefonla konuşan Aral'ı izlerken. Kendimi duştan çıkmış komşusunu izleyen abaza adamlar gibi hissediyordum ama içeri girmeyide istemiyordum, zaten yaptığı yanlış bir şey yoktu, telefonla sinirli bir biçimde konuşuyor, kaşlarını çatmış odanın içinde bir o yana bir bu yana gidiyordu.

Onun oda düzeni daha hoş duruyordu, dolaplarımız falan aynı yerdeydi ama onun yatağı tam camın dibindeydi. Hemen kendimi içeri attım ve ortada olan yatağı boş olan camın önüne doğru ittirmeye başladım, yatağı tam duvara yasladıktan sonra, çalışma masasının üzerinde duran kitabımı aldım, yatağın üzerine zıpladım ve bağdaş kurarak oturdum. Uzun uğraşlar sonucu imzalı bir baskısını aldığım Ahmed Arif'in "Leylim Leylim" kitabını okumaya başladım.
Edebiyata doğduğumdan beri merakım vardı, en çok sevdiğim şeydi, eski yazarların, şairlerin kitaplarını okumak. Hayatta yerinde olmak istediğim 2 kişi vardı, bir Tomris Uyar, iki Leyla Erbil. Adına şiirler yazılmış iki kadın.

Millete kendi adına tek şiir yazılsa bile yetecekken Tomris Uyar'a üç şair aşık; Cemal Süreya, Edip Cansever, Turgut Uyar. Adına yazılmış onlarca şiir.

Diğeri ise Leyla Erbil, hayatı boyunca birtek Leyla'ya aşık olan bir Ahmed Arif. Ve şu anda yazdığı bütün şiirlerin toplandığı kitap elimde, hemde Ahmed Arif imzalı.

Yatağın üzerinde oturmuş kitabı okuyorken cama bir şey atıldığındığını hissettiren sesle irkildim. Başımı hafif sola çevirdim ve karşı tarafta yatağa oturmuş halde camdan bana bakan Aral'ı gördüm. Camı hafif açtım ve bende onun gibi vücudumu cama dönerek yatağa oturdum.
"Uyku tutmadı galiba senide" dedi. Ne diyceğimi bilmiyordum, gerçekten tipiyle kendine kilitleyen biriydi. "Kitaba dalmışım" dedim masum bir gülümsemeyle, nedense ben kimseyle muhabbet edemezdim. Soğuktum çoğu dışardan bakan insana göre, yanımdakilerde çok samimi olduğumu söylerlerdi. Ilk defa bir kişiyi çok yakından tanımadan böyle konuşuyordum sanırım, hoşumada gitmiyor değildi. "Hangi kitap?" dedi, ilgilenir bir ses tonuyla, yatağın üstündeki kitabı alıp hafifçe kaldırdım ve kapağını gösterdim, "Ahmed Arif ve Leyla aşkını sende seviyorsun sanırım" dedi, sanırım oda benim gibi kitaplarla ilgilenen birisiydi. "Sevilmeyecek bir aşk değilki, ölene kadar aşkına sadık olan tek adam sanırım" dedim, dalgacı tavrımla,

YARA'SINWhere stories live. Discover now