Epilog: "Bebeğim beni vurup yere düşürdü"

Start from the beginning
                                    

Her şeyi bilmekten kastım gerçekten her şeydi. Evinin adresi bile arabamın navigasyon cihazında kayıtlıydı ve onun hakkında plan kurmayı bir süredir düşünüyordum. Ünü sayesinde evlendiğini, aslında bir köşede hep beni sevdiğini biliyordum. Beni unutmayacağını biliyordum. Beni sevmeye devam edeceğini biliyordum. Ben onun ilk aşkıydım ve tektim.

O belki beni bulamazdı ama ben onu bulabilirdim. Onunla yüzleşmeliydim. Kendisini bulmamı istiyordu, bu yüzden karşıma çıkmıştı. 2011 yılında verdiği kutuyu çoktan doldurmuştum ama o hiç almaya gelmemişti. Benim getirmemi istiyordu; ona söz verdiğim gibi kutuyu doldurmuştum ve getirecektim. O benimdi ve ben de onun. Başkasının değil. Eğer karşısına çıkarsam bana her şeyi mantıklı bir şekilde açıklayacağından ve beni seçeceğinden emindim. Sosyete onu bir erkek ile beraber olmaya zorlamıştı.

İki saat içinde Londra'daki tanıdık sokağa giriş yapmış, arabamı garajın içine bırakmıştım. Son dört senedir oturduğum sıcak evin içine girdiğimde, kendimi direkt salondaki deri koltuklardan tekine bıraktım. On iki saatlik iş yoğunluğunun ardından, iki saat boyunca yolda kalmak insanı gerçekten de yoruyordu. Ama bir an önce üstümdekilerden kurtulup ılık bir banyo yapmam ve planı tekrar gözden geçirmem gerekiyordu. Bu nedenle hızla yerimden kalktım ve üst kattaki banyoya koştum. Üstümdekileri sıyırdıktan sonra hazırladığım ılık suyun altına girdim ve suyun bedenimden akmasına izin verdim.

Banyonun ardından üstüme basit bir siyah tayt ve ince askılı ikilisini geçirip odama girdim. Çekmecemden çıkardığım kutu ve neredeyse bir dosya kadar defter kağıdını temkinli bir şekilde yatağımın üstüne bıraktım. Ardından eğilip yatağımın altındaki, kutudan biraz daha büyük olan siyah deri çantayı çıkardım.

Plan, bir plandı işte. Klasiklerin dediği gibi, basitti. Evet, klasikler hep bir şeyler uydurur ve bu uydurma da benden olsun.

Eve sız.

Kutuyu teslim et.

Kavuş.

Gördüğünüz gibi, üç aşamadan ibaretti. Evi üçüncü caddedeki tıpkı diğerleri kadar büyük ve ihtişamlı bir müstakil evden oluşuyordu. Güvenlik görevlileri sadece ön kapıdaydı. Lise zamanlarımdan itibaren şu kaçış ya da içeri sızma planları benim için hep çantada keklik olmuştu. Planlarım ve evin krokisi hakkında karaladığım tüm kağıtları basit bir sırt çantasına doldurup kutuyu ön cebe sıkıştırdım ve siyah deri çantayı elime aldım.

Üstüme tayt ve kolsuz tişörtümle aynı tonda siyah bir kazak giyip altıma siyah spor ayakkabılarımı geçirdikten sonra alt kata inip anahtarımı alarak evden ayrıldım. Garajın şifresini girdim ve kapısının açılmasını bekledim ardından kırmızı Audi A3 Sedan'ıma atladım. Her şeyden önce hayalini kurduğum Meksika yemeğini yemeye gitmeliydim yoksa planın yarısında açlıktan can vermiş olabilirdim.

Yola çıktıktan yarım saat sonra iş sonrası sürekli gittiğim Meksika lokantasının önünde park ettim. Girişteki garson beni gülümseyerek karşıladı ve bana cam kenarından bir masa sundu. Ona teşekkür ederek çektiği sandalyeye oturdum. Önüme bırakılan menüye göz atmama gerek yoktu, çünkü buraya her gelişimde aynı şeyleri sipariş ederdim:

Fajita, Chili con Carne ve Meksika fasulyeli salata. Ah, bir de Tortilla.

Garsona siparişimi verdikten sonra Londra'nın tanıdık sokağını izlemeye koyuldum. İngiltere yazın gerçekten de güzel oluyordu. Planımı bir kez daha aklımdan geçirirken yolu izlemeye devam ettim. Ev taştan duvarlarla örülüydü ve arka girişinde sadece yavru bir köpeğin geçebileceği büyüklükte bir delik vardı. Bunu biliyordum çünkü dediğim gibi, hakkında her şeyi bir süredir takip ediyordum.

🔫Bang Bang ⚢Where stories live. Discover now