Yerimden kalktım daha yeni attığım yastığı alıp yatağıma fırlattım. Banyoya gidip duş aldım saçlarımı taradım. Sonra giyinme odasına girdim rahat bir şeyler giymek istiyordum ama saraya da uygun olmalıydı. En sonunda içime sinen bir kıyafet seçtim ve üstüme geçirdim. Odaya geri döndüğümde Alex ve hizmetliler odamdaydı. Günaydın diyip eğildiler bende günaydın dedim. "Majesteleri yemek hazır isterseniz gidelim". Başımla onayladım ve yemek odasına doğru yürümeye başladık.
Yemek odasına geldim herkese günaydın diyip oturdum. Minho da yerinde oturuyordu. Sessiz şekilde yemek yemeğe başladık. Yemeğimi bitirdim ve teşekkür edip yerimden kalktım. Çalışma odama ve beni bekleyen zibilyon tane mektuba doğru yürümeye başladım. Minho arkamdan yetişip kolumdan beni tuttu. "Hanji kendini bu kadar yorma tamam mı?" "Ama Minho o kadar çok mektup var ki akşama kadar molasız yazarsam anca biter" "O zaman yardım etmeme izin ver". Minhonun yorulmasını istemiyordum ama eğer izin vermezsem izin alana kadar çabalıyacaktı. "Tamam ama yorulduğun an bırakıcaksın". Onaylar anlamda başını salladı birlikte çalışma odama yürüdük.
Oda bıraktığım gibi duruyordu. Masama geçtim Minho da oda da olan başka bir masaya geçti ve mektuplara göz atmaya başladı.
-bir kaç saat sonra
Saatler olmuştu aşırı yorulmuştum ama daha çok mektup vardı ve hepsi başka bir şeyden bahsediyordu. Biri beni merak edip yazmış diğeri siyasi işler için yazmıştı. Kafam ve gözlerim bulanmaya başlayınca mektup okumaya son verdim. Minhoya baktım hâlen ilk hali gibi duruyordu. Hiç yorulmamış miydi? Kafamı masaya koydum ve konuşmaya başladım. "Minho sen yorulmadın mi?" "Hayır hatırlatırım benim iki kalbim var enerjim çabuk bitmiyor". Doğru iki kalbi vardı şuan bende iki kalp istiyorum yoksa bu mektupların sonu asla gelmeyecek! "BU. MEKTUPLAR. BİTMİYOR.". Her kelime arasında biraz beklemiştim. "Yorulduysan mola ver ben devam ediyorum".
Biraz böyle durdum sonra istemesemde bir tane mektup açıp okumaya başladım. Saçlarım bana engel olmasın diye arkadan bağladım. O sırada Alex odaya girdi. "Efendim iyi haberim var!" "Lütfen mektupların artık gelmediğini söyle!" "Hayır Efendim aslında daha fazla geldi benim başka bir haberim var" "Söyle iyi haberini hemen" "Halk sizin gelişinizi kutlamak için bir festival benzeri parti vermeye başlamış bende düşündüm hazır siz yorulmuşken belki oraya gidip hem dinlenir hem de halkla kaynaşırsınız nasıl fikir". Halk beni o kadar sevmiş miydi? Üstüne bir de kutlama yapıyorlardı, sanırım amacına ulaşmıştım.
"Çok iyi haber bu Alex! Yıldızım senle gidelim olur mu kafa dağıtırız" "Yıldızım derken efendim?". Birden Minhoya döndüm mektup okuyor gibi yapıyordu. Aman tanrım onlar bizim çıktığımızı bilmiyordu!!! Hemen olayı çevirmem gerekiyordu ama ne yapıcaktım?!?! O sırada Minho Alex'e döndü. "Canım arkadaşım Jisung gene herkesin içinde lakap takmaya başladı dimi canım arkadaşım Jisung". Oyunculuğu berbattı sahte bir gülüş yapıyor herşeyi belli ediyordu ama cevap vermeliydim. "Canım arkadaşım Minho ahahaha tabiki öyle yoksa çıktığımızı falan sanıcaklar". Belliki benim oyunculuğumda berbattı sahte sahte gülüyorduk. Alex bize sorgular ve şüpheci şekilde bakmaya başladı. "Hmm anladım bende sevgili falan-" "AHAHAH ALEX NE DİYON SEVGİLİ FALAN YORULDUN GALİBA SEN GİT DİNLEN HADİ". Herşeyi daha da berbat etmiştim!
-akşam
Mektup işleri azalmıştı bizde kalktip gece gidiceğimiz kutlamaya hazırlanmaya başladık. Ben odama gittim güzel bir kıyafet seçip giydim aynalı masama geçtim. Saçlarıma şekil vermek istiyorumdum ama saç ürünlerim yoktu. O sırada bir hizmetli odama girdi. "Efendim akşam bir kutlamaya gidicekmişsiniz isterseniz saçlarınızı yapmanızda yardım edebilirim" "Çok iyi olur benimde yardıma ihtiyacım vardı". Kız yanında getirdiği çanta benzeri kutudan saç ürünleri çıkardı nerdeyse hepsi Gül özünden yapılmıştı. "Bu ürünleri nerden aldınız?" "Ürünleri almadık kendimiz yaptık sarayın arkasında büyük bir Gül yetiştirme alanımız var oradaki yetişen siyah güller ile kendi imkanlarımızla ürettik" "Siyah gül mü?" "Siz bilmiyor olabilirsin ama anneniz siyah gülleri çok severdi arka bahçede Gül yetiştirmeye başladı ve bu Güller bu zamana kadar bize geldi". Annem hakkında hiç bir bilgim yoktu kimse anlatmamıştı. "Annem nasıl öldü?" "Siz doğduktan hemen sonra bir gün ordadan kayboldunuz heryerde sizi aradık bulamadık ve anneniz sizin hasretinize dayanamadan hastalandı ve hastalığı ilerledi sonrasında da vefat etti". Annemin benim yokluğumdan öldüğünü bilmiyordum birden kendimi kötü hissetmiştim. "Üzülmeyin oğlunun bu kadar iyi kalpli olduğunu biliyor ve sizinle gurur duyuyor eminim hem biz annenizin yokluğunu hiç farketmedik" "Neden?" "Çünkü biz güllere bakmasak dahi güller tüm güzelliği ile açıyor bu yüzden annenizin hâlen güllere baktığına inanıyoruz". Annem hakkında bilgi almak iyi gelmişti.
YOU ARE READING
MR | MinSung
FanfictionErgenlikten sonra 'insanlar' ile konuşamayan Jısung bir gün şans eseri Minho ile konuşur fakat konuşmakta hiç sıkıntı çekmez. İlerliyen zamanda Jısung hiç alışık olmadığı bir gerçek ile yüzleşir.
