Chapter Three'

29 4 14
                                        

Wonyoung's POV
Toplantı salonundan çıktığımda yüzüme çarpan bakışları fark etmemek imkânsızdı.

Hayranlık. Merak. Kıskançlık.

Koridorda yürürken bir çift kadın çalışan konuşmalarını yarıda kesip bana döndü. Diğer yanda, bazı erkek çalışanların başlarını çevirip ardından tekrar aralarında fısıldaştıklarını gördüm.

Adımlarımı değiştirmedim. Omuzlarımı da dik tutuyordum.

Ama içimde küçük bir sızı vardı.

İnsanların gözleri üzerindeyken yürümek kolay değildir. Hele ki sen her zaman göz önünde olmaya alışkın biri değilsen. Ama ben alıştım. Sakin olmak gerekiyordu. Bu dünyada duygularını kontrol edemeyenler kolay yıkılırdı.

Asansör kapısı açıldığında, karşımdan gelen Suji'yle göz göze geldik.

Gözlerindeki o kıvılcımı gördüm.

Kıskançlık değildi sadece. Düşmanlık vardı. Sanki beni oracıkta boğmak ister gibi.

Ama ben hiçbir şey demedim. Göz temasını bir saniyeliğine kurup sonra başımı çevirdim. Adımımı attım, asansöre bindim. Arkamdan bir şey söylemesini beklemeden.

Kapı kapanırken tek söylediği duyuldu:

"Çok zeki olduğunu sanma."

Hiç tepki vermedim. Asansörde yalnız kalınca derin bir nefes verdim.

Bazı savaşlar sessizlikle kazanılırdı. Ve bazı kadınlar ses yükselterek değil, duruşlarıyla yenerdi.

Writer's POV
Öğle arasında şirketin kafeteryasında gergin bir hava vardı. Bir grup çalışan Wonyoung'un o sabahki sunumunu tekrar tekrar konuşuyordu.

"Yani... adamlar donup kaldı resmen. KM Group'un müdürü bile bakışlarını çekemedi ondan."

"Sunghoon Bey'in yüz ifadesini gördün mü? O adam asla duygusunu belli etmezdi. Ta ki bugün Wonyoung konuşana kadar."

"Suji ne yaptı peki?"

"Yok oldu resmen. Bir şey diyemedi bile. Wonyoung her şeyi tek başına toparladı."

Tam o sırada Suji kafeteryaya girdi.

Konuşmalar aniden kesildi. Herkes önüne döndü, kimse onunla göz göze gelmek istemedi. Bu, bir sessiz linçti.

Ama Suji bunu daha da tehlikeli bir şekilde algıladı: ihanet.

Yemek tepsisini alırken göz ucuyla Wonyoung'un yalnız bir köşede oturduğunu fark etti. Elinde sadece bir sade kahve vardı. Önünde dizüstü bilgisayar. Kulağında küçük kulaklık. Sakin. Zarif. Hedefe odaklı.

Wonyoung, ona bakan kimseye tepki vermiyordu. Ne göz teması kuruyor, ne de kendini göstermek için uğraşıyordu. Ama yine de tüm gözler onun üzerindeydi. Bu, doğasında vardı.

Ve işte tam da bu Suji'yi çıldırtıyordu. Çünkü Wonyoung hiçbir şey yapmadan bile sahneyi alabiliyordu.

Suji adımlarını yavaşlattı. Doğrudan Wonyoung'un masasının önüne geldi.

Wonyoung, kulaklığını çıkarmadı ama başını kaldırdı. Göz göze geldiler.

Suji alaycı bir gülümsemeyle eğildi.
"İyi rol yapıyorsun," dedi sessizce ama dişlerini sıkarak.

"Anlamadım?"

Wonyoung'un sesi yine aynıydı. Ne sert, ne yumuşak. Dingin. Soğukkanlı. Ama içinde gizli bir keskinlik barındırıyordu.

Jangkku - The Assistant EchoWhere stories live. Discover now