9 - Ulan Fahri - Duygu Karmaşası

10K 485 84
                                    

Paranın son destesinide sırt çantasına koydum ve omzuma astım. Bu işin sonu iyi gözükmüyordu.

Toprağı her ne kadar bu işe bulaştırmak istemesem de tutturdu illa bende gelicem diye.

"Bak abicim, hadi sen gelme ben seni sonra götürücem oraya", dedim. Sanki sesim çocuk kandırıyormuş gibi çıkmıştı.

"Çocukmu kandırıyorsun abi? Gelicem işte. Anca beraber kanca beraber", dedi.

Sokucam şimdi ancana da kancanada.

Sıkıntıyla nefes verdim.

Neyse.

Elime araba ve ev anahtarlarını aldım.

Eğer bir mucize olurda ölmessek eve geri gelirdik.

Toprağa yardım ettim, kaldırdım ve arabaya soktum. Evimiz şehrin dışındaydı. Şehrin merkezindeki depoya yol alırken

"Olum lan genelde filimlerde şehrin dışında olur. Burda ise merkezinde", dediginde gözlerine baktım ve geri yola çevirdim kafamı.

"Filimlerde genelde sonlar mutlu sonla biter, fakat biz yine bir mucize olurda bugün ölmessek. 'E'(bir çeşit uyuşturucu)  çalarken yakalanıp hapise giricez bence", dedim.

Küçük bir kahkaha attı sadece dediklerime.

...

Deponun önünde durduğumuzda sıkıntıyla iç geçirdim. Kesinlikle burdan sağ çıkamayacaktık. Biliyordum. Toprağın omzundan yakaladım.

"Burdan sağ çıkamayacağımızı biliyorsun değil mi?", diye sorduğumda yutkundu. Olumlu anlamda kafasını salladı

"Sen beni arabadan bekle", dediğimde sinirle yanıma geldi

"Oğlum sen beni sinir hastası ettin lan. Sabahtan beri gelme gelme yeter. Eğer ölürsek birlikte ölcez zaten", dedi ve daha sakin ses tonuyla devam etti işaret parmağını kafama dayarken.

"Buran en mantıklısını söylediğini düşünüyor-", dedi ve işaret parmağını kalbimin üzerine getirdi

"Burasıda doğruluyor", diyerek işaret parmağını bu seferde kendi kafasına dayadı.

"Burası ise dediğini doğruluyor-", dedi ve kendi kalbininim üzerine koydu bu seferde

"Ama burası yalnış diye çığlık çığlığa", dedi ve bana son bir bakış atarak arkasını döndü. Yürüdü ve deponun önünde durdu.

Bende arkasından hızlı adımlarla geldim ve bileğinden tuttum. Bana kısa bir bakış attı ve önüne döndü.

İçeriye girdiğimizde yüzümü buruşturdum, karton kokuyordu. Tavadan sarkan eski ve pis muşambayı ittirdim. Görüş açıma iki adam girdi. İki adet göbekli adam. Onların önünde durduğumuzda adam sırıttı ve ağzındaki sigarayı yere attı.

"İbnelerde gelmiş", dedi gözleri Toprağın tuttuğum bileğine kayarken.

Sinirle seyreyen gözüme aldırmadan

"Parayı getirdik", dedim.

Adam sarı dişlerini göstererek kahkaha attı

"Aslında ben hiç getirmeyip kaçacağınızı zannetmiştim ama", dedi ve kapının önünden çekildi.

Toprağın bileğini sıktım ve kapıya yürüdüm. Bir kaç adam önümüzden çekildi. Orda patron gözüktü.

Kartonun üzerine oturmuş kendine sigara sarıyordu. Kafasını kaldırmadan

"Ooo bakın yine gimleri görüyorum. En değerli borçlularımızdan ha. Ama galiba erken geldiniz çocuklar", dedi. Sesi aynı çingene aksanlıydı ama büyük birinden öğüt veriyormuşçasına ciddi ve yumuşaktı.

Biraz daha kaydırdım elimi onun eline doğru.

Patron kafasını kıtlattı ve

"Neyse, sizede yazık oldu bre. Keşke bilerek çalsaydınız parayı öldüğünüze deyseydi lan", dediğinde kafamda silahın soğukluğunu hissettim. Eminim ki Toprağında kafasına silah dayanmıştı.
Elim daha da kaymış Toprağın elini tutarken, fısıldadı

"Seni Seviyorum", diye.

Şuan ölücek olmamızın verdiği ağız kuruluğu midemi bulandırmıştı veya biz ona ölüm sancısı diyorduk kısaca. Midemdeki soğuk sıvı haraketlenince kusmadan bende söyledim.

"Seni Seviyorum", diye.

Ortalığı iki el silah sesi dolduracağına bir kadın çığlığı doldurdu. Acaba azrailin sesi böylemi diye düşünürken istemsizce kapanan gözlerimi hızlıca açtım. Açtığımda ise bir kadının bize silah dayayan adamların kafasına çantasıyla vurup özel bölgelerine iyi birer tekme geçirdiğini gördüm. Bence dünyanın en iyi azrailiydi bu kadın.

Kadın,"Ulan Fahri", diye çığırdığında adam hemen ayağa kalktı ve korkuyla

"Karıcığım valla seni aldatmadım", dedi. Kadın gözlerini kıstı ve üzerine koşerken

"Bittin sen Fahri", dedi ve adamın kafasına vurdu çantasıyla. O sırada ilk şaşkınlığı ben atlattım ve çantayı yere atarak Toprağı dışarıya kadar sürükledim.

En sonunda arabaya bindiğimizde Toprak gülmekle acı arasında tepiniyor benimse yüzümde bir gülseme ile arabayı park ettiğim yerden çıkarıyordum. Toprakın sırtından akan kan koltuğa bulaşınca yüzümdeki gülümseme soldu. Hemen yol üzerinde durdum ve ona döndüm

'T-toprak, sırtın', dediğimde kaşlarını çattı ve elini beline attı. Sıcak sıvıyı hissettiğinde kafasını bana çevirdi.

Gözlerimi hemen çektim ve etrafa bakmaya başladım. Sokağın ortasındaki büyük eczaneyi gördüğümde hemen çıktım arabadan.

Toprağıda çıkarttım ve soktum eczanenin büyük kapısından. Kan gittikçe fazlalaşıyor ve benimde gözümü korkutuyordu.

Durumu gören hemşireler hemen koşup onu sedyeye oturttular.

'Di-dikişleri patladı. Onu çektim ben... ama unutmuştum ki... ben...', diyerek olduğum yerde saçmalamaya başladım. Ona bir şey olucakmı düşüncesiyle kendimi duvardan duvara atarken onu odaya soktular.
....

"U-ul-ulan Fa-hahaaha-ri", dedim ve arabayı durdurdum.

Evet, eve gelinceye kadar güldük.

Salak Toprak

O gülmüş bende bir dakikadan sonra onun gülmesine gülmüştüm.

Arabayı durdurdum ve arkama yaslandım. Olduğum yerde yayıldım. Elimle yüzümü sıvazladım ve

"Salak çocuk", dedim titreyen sesimle. O ise hala gülüyordu.

"Tamam lan kes", dediğimde el kol haraketi yapmaya başladı.

"Noluyo lan", dedim ve tokatladım onu.

O ise bir anda durmuş ve elini yanağıma koyarak

"Ölmedik", dedi.

İyi değildi

Kafamı salladım olumluca, şaşırmıştım.

Elini yanağımdan düşürdü ve binaya girdi.

Noluyordu lan?

İKİ YAKIN ARKADAŞWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu