gitmem,gidemem

44 7 44
                                        

Minho, odasında oturmuş elindeki sigarayla masaya yaslanıyordu. Duman odanın tavanına doğru süzülürken, zihninde yankılanan tek şey, biraz önce okuduğu mesajlardı.

Chan: Affedilmez bir şey yaptın, Minho.

Changbin: Ama saklamaya devam edersen, işler daha da boka saracak. Jisung bunu bir şekilde öğrenecek.

Minho: Öğrenemez.

Chan: Öğrenecek.

Changbin: Ve öğrendiğinde senden nefret edecek.

Minho dişlerini sıktı. Bunu düşünmek bile midesini bulandırıyordu. Jisung’un kendisinden nefret ettiği bir dünya… Varlığı bile dayanılmazdı.

Telefonu titredi.

🐿️ Sungiem: Minho? Orada mısın?

🐿️ Sungiem: Buluşalım mı? Seni özledim.

Minho derin bir nefes aldı. En azından şimdilik… Jisung hâlâ hiçbir şey bilmiyordu. Hâlâ ona "özledim" diyebiliyordu. Minho, buna tutunmaya çalıştı.

Minho: Geliyorum.

Minho, telefonunu kapattı ve derin bir nefes aldı. Derisinin altından kaynar su akıyormuş gibi hissediyordu. Her şey normalmiş gibi davranmak zorundaydı. Bunu daha ne kadar sürdürebileceğini bilmiyordu ama Jisung’un karşısına çıkana kadar bunu düşünmemeye karar verdi.

Ceketini alıp dışarı çıktığında Chan ve Changbin’in onu izlediğini fark etti. Sessizdiler ama bakışları her şeyi söylüyordu. Bu işin sonunun kötü biteceğini ikisi de biliyordu. Ama Minho, kaçınılmazı ertelemek için hâlâ aptalca bir umut taşıyordu.

(Nottt: BU ZAMAN ZARFI İÇERİSİNDE HERKES DAĞILDI KAFEDE SADECE JİSUNG VE MİNHO VAR)

Jisung, kafede masaya yaslanmış, Minho’yu bekliyordu. Gözleri, telefonunun ekranında onun mesajına bir yanıt daha gelir mi diye beklerken, içeriden içeri giren tanıdık silueti fark etti.

Minho’nun gözleri doğrudan ona kilitlendi. Jisung’un yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Onun için her şey hâlâ normaldi.

"Sonunda geldin!" dedi enerjik bir şekilde.

Minho oturdu, ama içinde fırtınalar kopuyordu. "Trafik vardı," diye mırıldandı, her zamanki gibi kayıtsız görünerek.

Jisung gözlerini kıstı. "Beni oyalayamazsın. Birkaç gündür garipsin, ne oldu?"

Minho ona baktı. Gözlerinin içine. Orada hâlâ ona inanan, ona güvenen Jisung vardı. Bir şeyler söylemek istedi. Belki de "Ben senin hayatındaki en büyük kabusum" demeliydi. Ama diyemedi.

"Yok bir şey," dedi sadece.

Jisung dudaklarını büktü. "İnanmıyorum ama şimdilik sorgulamayacağım."

Minho hafifçe gülümsedi ama içinde her şey paramparçaydı. Eğer Jisung bir gün her şeyi öğrenirse, işte o zaman gerçekten hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Minho, Jisung’un gözlerinden kaçmaya çalışıyordu ama Jisung onun içine içine bakıyordu. Sanki içindeki tüm karmaşayı görebiliyormuş gibi…

Birden, Jisung elini uzattı ve Minho’nun elini tuttu. Sıcak, hafif titreyen bir dokunuştu. Minho’nun nefesi bir anlığına kesildi.

"Hiç gitme," dedi Jisung, sesi neredeyse bir fısıltı gibiydi. "Hiç bırakma beni."

Minho, bir an donup kaldı. Boğazı düğümlendi. Sanki dünya yavaşladı ve ikisinin dışında hiçbir şey yokmuş gibi hissetti. Jisung’un bu sözleri, içindeki her şeyi paramparça etmeye yetti.

Gitmesi gerekiyordu. Ondan uzak durması gerekiyordu. Ama Jisung’un ona böyle bakarken nasıl gidebilirdi?

Derin bir nefes aldı ve dudaklarından kelimeler döküldü.

"Gitmem," dedi kısık bir sesle. "Gidemem."

Jisung hafifçe gülümsedi, elini biraz daha sıktı. Minho da sıkmak istedi ama parmakları titredi.

Çünkü ikisi de bilmiyordu—ya da en azından Jisung bilmiyordu—bu sözler bir gün birer yalan haline gelecekti.

Minho, Jisung’un elinin sıcaklığını avucunda hissederken, içindeki huzursuzluk daha da arttı. Jisung’un gözleri, her zamanki gibi saf ve güven doluydu ama… bir şey vardı. O gözlerin ardında, Minho’nun göremediği bir şey saklıydı.

Jisung, Minho’nun yüzünü incelerken derin bir nefes aldı. Sonra, neredeyse kendi kendine konuşur gibi bir sesle mırıldandı:

"Bazen düşünüyorum… Sevdiklerimizin bizden sakladığı şeyler var mı diye."

Minho’nun yüreği bir an durdu. Gözlerini kırptı ama tepkisini belli etmemeye çalıştı.

Jisung başını eğdi, masadaki bardakla oynamaya başladı. "Hani insan bazen içten içe bir şeylerin yolunda gitmediğini hisseder ya… Ama sormaz. Çünkü cevabı duymaktan korkar."

Minho’nun boğazı kurudu. Jisung’un sesi… fazla ciddi geliyordu. Fazla bilgece.

"Jisung—"

Jisung, Minho’nun gözlerinin içine baktı. "Biliyor musun, bazen en sevdiğimiz insanlar, en büyük yalanları söyler."

Minho’nun nefesi kesildi.

Jisung başını yana eğdi, gülümseyerek ekledi: "Ama ben yine de onlara inanmayı seçiyorum."

Minho yutkundu. Bir şeyler boğazına düğümlenmişti. Jisung… bir şey mi biliyordu? Yoksa sadece Minho’nun vicdanını mı sıkıştırıyordu?

Bilmiyordu.

Ama bildiği tek şey, Jisung’un güveninin bir cam kadar narin olduğu ve Minho’nun elinde o camı kıracak bir kaya tuttuğuydu.

_______________

Nasilllldi
Benim cok icime sinmedi
Birakicam yazmayii...

Gitme-MinsungWhere stories live. Discover now