Jung Yoonoh kulağında tuttuğu telefon ile biraz ileride durmuş koyu gözlerini Taeyong'a dikmişti.

Taeyong ürperdi. Elindeki telefon sustuğunda Yoonoh'da kulağındaki telefonu indirmiş ve adımlarını Taeyong'a doğru atmaya başlamıştı.

Taeyong istemsizce bir iki adım geriledi. Neden bilmiyordu fakat kalbi deli gibi atıyor, kulakları çınlıyordu. Jung Yoonoh'un ona doğru attığı her adımda bacaklarının bağı biraz daha çözülüyordu fakat beklediği şey olmadı. Jung Yoonoh Taeyong'a yandan bir bakış atmış onu görmezden gelerek Taeyong'un arkasında duran kahve otomatına çevirmişti adımlarını.

Taeyong bocaladı. Onun kendisiyle konuşacağını düşünmüştü fakat o bırak konuşmayı gözlerini doğru düzgün dokundurmamıştı bile güzel gence.

Usul usul gevşedi vücudu, az önceki gerginliği yavaş yavaş vücudunu terk ediyor, kalp atışları düzene giriyordu.

Derin bir nefes aldı ve aniden döndü arkasına. Yoonoh kahvesinin dolmasını beklerken duvara yaslanmış, boş bakışlarını otomata dikmişti. Taeyong öfkelendi, az önce vücudu gerginlikten titrerken şu an öfkeden titriyordu.

"Jung Yoonoh!" bağırdı. Öfkesi sesinede yansımıştı.

Yoonoh bakışlarını kahve otomatından çekti ve kendisine, alev saçan gözlerle bakan pembeliye çevirdi.

"Ne halt ettiğini sanıyorsun?"

Yoonoh bıkkın bir nefes verdi ve dolan kahvesini aldı. "Ne yapmışım?"

Taeyong delirecek gibi hissetti, bu herifin bu rahatlığı onu rahatsız ediyordu.

"Proje için profesörle sen konuşmuşsun?" Adımlarını Yoonoh'a doğru atarken konuştu. Çatık kaşlarıyla yakışıklı basketbolcunun önünde durdu. "Ben de sanıyordum ki profesör aldı bu kararı, ama yok! sen yine bencilliğini konuşturmuş kafana göre hareket etmişsin."

Yoonoh göz devirdi, sıkılmış gibi bir hali vardı. "Sana söyledim, senden haz etmiyorum bu yüzden proje ortağı olmak istemiyorum."

"Haz etmiyorum." Taeyong'un bu dudaklardan ikinci duyuşuydu bu cümleyi. Canı yandı, birkez daha.

"Derdin ne tanrı aşkına? Benden haz etmiyorsun anladım ama bunu Mark ve Hyuck'a neden yapıyorsun, neden bu kadar bencilsin!" Sesi sonlara doğru yükseldi, boğazının yavaş yavaş karıncalanmaya başladığını hissediyordu.

"Ne olmuş onlara? Hyuck benim Mark'da senin arkadaşın değil mi, bundan rahatsızlık duyduklarını düşünmüyorum."

Taeyong'un dudağı alayla kıvrılır gibi oldu. "Sen hiçbir şey düşünmezsin zaten!"

Yoonoh bıkkın bir edayla göz devirmiş gitmek için yeltenmişti fakat Taeyong o kadar sinirliydiki bu hareket onun daha da sinirlenmesine sebep olmuştu. Ani bir hareketle Yoonoh'un kolundan tutarak kendine çevirdiğinde unuttuğu bir şey vardı. Yoonoh'un elinde tuttuğu sıcak kahve... Sarsılmanın etkisiyle kahve Taeyong'un eline dökülürken neye uğradığını şaşırdı. O an çığlık bile atamadı, kahve elini yakarak kalın botlarına dökülürken Yoonoh'un gözleri fal taşı gibi açıldı. "Siktir ne yapıyorsun?" Onun elinede birkaç damla sıçramıştı fakat can yakıcı değildi.

"Ah..." dudaklarından bir inilti döküldü. Yoonoh'un bağırışıyla tüm acı kendini hissettirmiş Taeyong'un eli cayır cayır yanmaya başlamıştı.

Yoonoh aceleyle elindeki bardağı yere bırakarak Taeyong'un yanan elini avuçları arasına aldı. "İyi misin, çok acıyor mu?" Sesi endişe doluydu. "Revire gidelim hadi, buz koyalım ya da merhem sürelim." Kahverengi gözleri, kızarmış minik elde gezinip duruyordu.

Taeyong sakince gözlerini yumdu, canı öyle yanıyordu ki dizlerinin üzerine çöküp haykırmak istedi. Gözünden, elmacık kemiğine doğru bir damla göz yaşı düştüğünde Yoonoh'un nefesi kesildi.

"Taeyong..."

"Defol git." Taeyong yutkunarak gözlerini araladı. Gözleri kızarmış, sulu suluydu. Elini hışımla çekip kurtardı o ellerden. "Defol git." Sesindeki acı bariz bir biçimde duyuluyordu.

Arkasına döndü, gözünden bir damla yaş daha düştü yanağına. Ağlıyordu... ağlıyordu ama eli yandığı için miydi yoksa başka bir sebepten dolayı mıydı emin olamıyordu.


꒰ა ☆ ໒꒱

꒰ა ☆ ໒꒱

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
which yong? // jaeyong Where stories live. Discover now