1.4 💌

140 23 7
                                        

Taeyong esnedi ve yattığı yerden doğruldu. Başucunda duran dijital saati ona saatin 11 olduğunu gösteriyordu. Hafta sonu olduğu için alarmsız uyumuş ve saati 11 yapmıştı pembe saçlı genç.

Usulca çıktı yatağından saçlarını gelişigüzel düzelttiği sırada aklına düşen şeyle gözleri aralandı ve uykusu tamamen açıldı. Hızlı birkaç adımla odasından çıkarak salona ulaştı fakat beklediği görüntü ile karşılaşmadı. Salon boştu, Yoonoh yoktu. Koltuk dağınık ve boş bir şekilde karşılamıştı Taeyong'u.

Kaşları çatıldı, haber vermeden çıkması nedense canını sıktı. Ayrıca üzerine örttüğü pikeyi bile katlamadan öylece bırakıp gitmişti, ne ayıptı.

"Ne bekliyorsam..." Uzandı ve dağınık olan pikeyi katlayarak koltuğun kenarına bıraktı. Etraftaki ufak tefek dağınıklığıda toparladıktan sonra banyodaki işlerini halletti ve küçük mutfağa yöneldi. Fazla aç hissetmiyordu bu yüzden mısır gevreği doldurdu bir kaseye. Sütüde ekledikten sonra yavaş yavaş yemeye başladığı sırada aklına dün gece şarja taktığı telefonu geldi. Televizyonun yanında duran telefonunu aldı ve tekrar masaya geçti. Mark'dan 2 cevapsız arama ve birkaç önemsiz mesaj vardı. Mesaj kutusundan çıktığında gözüne kaydetmediği o numara ilişti. Jaehyun... ondan 2 gündür hiçbir mesaj almamıştı en son ona gönderdiği fotoğraf duruyordu. Fotoğrafı büyüterek tekrar inceledi, gerçekten o kadar tanıdık geliyordu ki fakat ne kadar düşünürse düşünsün kime benzettiğini bulamıyordu. O sırada elindeki telefon şiddetle titremeye başladı ve ekranda Mark'ın ismi gözüktü. Düşüncelerinden hızlıca koparken telefonu yanıtladı.

"Efendim?"

"Hyung neredesin?"

"Evdeyim..." dedi elindeki kaşığı mısır gevreği dolu kasesine bırakırken. "Sen neredesin gece eve gelmedin mi?"

"Gelmedim hyung bir arkadaşımda kaldım fakat önemli olan bu değil..."

Taeyong gözlerini kıstı. "Neymiş?"

"Yoonoh..."

Taeyong'un kalbi duyduğu isimle hızlandı kendisinden habersizce. "Ne olmuş Yoonoh'a?"

"Yoonoh bugün sahada bayılmış."

"Bayılmış mı?" Taeyong hışımla oturduğu masadan kalkarken kalbi hızlandı bir kez daha. "Nasıl bayılmış?"

"Bilmiyorum, ben sabah erkenden okula geldim Hyuck ile buluşup kütüphanede araştırma yapacaktık proje için. O sırada Yoonoh hyung da antrenmandaymış sabah erkenden antrenman için toplanmışlar sonra çocuklardan biri Hyuck'u arayıp haber verdi. Ambulans ile götürdüler onu."

Taeyong dinliyordu fakat algılayamıyordu, kulakları uğulduyordu. Yoonoh zaten hastaydı, neden antrenmana gidip kendini yormuş ve zorlamıştı ki, bu çocuk aptal mıydı? Ona olan öfkesi ikiye katlandı.

"Tamam ben geliyorum, bana hastanenin konumunu gönderir misin?"

Koşar adımlarla odasına girmiş ve bulduğu ilk eşofman takımını üzerine geçirmişti. Telefonunu cebine tıkıştırdıktan sonra kalın botlarını ve montunu giymiş ve hızlıca çıkmıştı evden. Koşar adımlarla otobüs durağına varmış ve beklemeye başlamıştı. Onun dün hasta olduğunu bilmese belki bu kadar endişelenmezdi fakat o hastaydı hem de bir bakıma kendisi yüzünden hastalanmıştı. Taeyong berbat hissediyordu, kalbi korku ve üzüntüyle çarparken içinde bir yerlerde de endişe vardı ona bir şey olma düşüncesi Taeyong'un sandığının aksine onu hasta ettiği için duyduğu bir endişe değildi. Bu farklı bir histi.


꒰ა ☆ ໒꒱

꒰ა ☆ ໒꒱

Oops! Ang larawang ito ay hindi sumusunod sa aming mga alituntunin sa nilalaman. Upang magpatuloy sa pag-publish, subukan itong alisin o mag-upload ng bago.
which yong? // jaeyong Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon