1.4

7.1K 845 215
                                    

.

Buz kırıklarıyla hoşçakal, dedim

Ederi ne?

Kimim ben, burası ne, ağlamanın bedeli ne?

.

Bazı zorunluluklar vardır, sorumluluklar. İnsan bir hata yaptığında, onun sorumluluğunu almalıydı. Ama bir hata olmama rağmen ne annem, ne de babam sahiplenmişti beni. Ben yalnızca annemin yanında durmuş, ikisinin de yokluğunu çekerek büyümüştüm.

Ölsem de affetmem demiştim, affetmezdim. Babam da ölse, bende ölsem affedemezdim. İsterse hayatımı bir anda yoluna soksundu, yolundan çıkaran da o değil miydi?

Karakolun karşısında, biraz uzağındaki bankta oturuyordum. Geçen sefer de buraya gelmiştim. Zaten gidecek başka yerim de yoktu. Belki Oğuz'un ya da Kıvanç'ın yanına gidebilirdim. Ama onlara da yük olmak istemedim.

Hafif bir rüzgar esiyordu sağımdan. Gözlerimi kucağımda olan ellerimden çekmezken, aslında düşünecek bir şey de bulamıyordum. Babam en başından beni terk edip gitmişti zaten. Benden giden birine trip atacak, ya da belki de niye bana değilde ona babalık yaptın diye ağlayacak değildim.

Bazı insanlar, geç olgunlaşır derlerdi. Ben yaşadığım tüm olaylara rağmen çocuk kalmayı seçtim.

Oturduğum banktan kalkmak istedim ama bedenim öyle mayışmıştı ki, kalkamadım. Gözlerim karakolda gezindiğinde, Cihan'ın arabasına yaslanmış beni izlediğini fark ettim. Onu fark ettiğimde, belini arabadan çekmiş ve yavaş adımlarla yanıma yürümeye başlamıştı.

Her yerim ağrıyordu. Hastaydım ve sabah kahvaltısı ile duruyordum. Ama şuan hava kararmıştı. En kötüsü de ne açlık hissediyordum, ne de tokluk.

"Işıl," Cihan yanıma gelmiş önümde dikilirken, adımı mırıldanmıştı. Yanağımda henüz kurumamış olan yaşı, parmağını uzatarak silmiş ve dizlerinin üzerine çökmüştü. "Nasılsın, daha iyi hissediyor musun?"

Hayır, sadece duygusuz hissediyorum.

Ama yine de başımı salladım. Yanağımda olan parmağını çekerken, gözleri yüzümde geziyordu. Bakışlarımı arkasındaki karakola çevirdim. Orada, karakolda bir anda oluşan kalabalık ile kaşlarım çatılmıştı. Cihangir'in de gözleri arkasına dönerken, yavaşça doğrulmuştu.

"Işıl, gitmem gerekiyor." Dedi. Gözleri tekrar bana döndüğünde elini uzattı. "Sende gel." Uzattığı elini tereddüt etmeden tuttum. Beni elimden hafifçe çekerek banktan kaldırdığında, adımlarımız da karakola gidiyordu.

Kalabalığa yaklaştığımızda, Cihan beni arkasına çekmişti. Bir kadın kolundan tutan polislerden kurtulmaya çalışırken, karşısında olan bir başka adama bağırıyordu. "Allah senin belanı versin! Senin gibi adam olmaz olsun! Bana bunu nasıl yaparsın, he? Nasıl yaparsın?!"

Bir aldatma olayı olduğunu düşündüm. Aynı annem ve eskiden kurtulamadığı sevgilisi gibi. Gözlerimi hızlıca onlardan çekerken, başımı eğmiştim. Böyle bir kavgayı sakinleştirmemem gerektiğini çok önceden öğrenmiştim.

"Hanımefendi, lütfen zorluk çıkarmayın. İçeride ifadenizi verirsiniz." Kadın, kolunu tutan polisin dediklerine aldırmadı ve tekrar bağırmaya başladı adama.

"Ben senin için her şeyimi, hemde her şeyimi feda ettim! Sen ne yaptın, he?! Ne yaptın?!" Bu kez adam sertçe bir kaç adım atmış, önünde dikilmişti kadının.

Yağmurda Islanmayı SeçtikWhere stories live. Discover now