2.1 - Tıkandı Bütün Yollar - 1. Kısım

2 1 0
                                    

Sessiz bir tan vaktiydi. Esinti tatlı, hava temiz, kuş cıvıltıları her yerdeydi.

Ne var ki uzun sürmedi... Önce biri sonra diğerleri, patlamalar birbirini takip etti. Orta alandaki ovayı takip eden engebeli araziyi delik deşik etmeye başladılar. İki tarafından da... Açılan topçu ateşleri, ovanın üstünden öbür tarafa cehennemi yağdırıyordu. Mevzilerinde duran savaşçılara emir geldi. Ayaklanıp, son sürat karşı tarafa ulaşmaları için. İki taraftan da hücum başladı. Savaş ne zaman çıkmıştı, kim çıkarmıştı? Kim savunmadaydı, kim saldırıyordu? Hiçbiri belli değildi. Sadece birbirine girmenin eşiğinde iki ordu vardı ortada...

*

Gazeteci çocukların koşturduğu sokakta sesleri yankılanıyordu.

"Yazıyor! Komşu iki ülkenin arasında savaş çıktığını yazıyor!"

Çocukların koştururken yanlarından geçip gittikleri genç bir adam, yolda bulduğu ve şapka demeye bin şahit başlığını hafifçe kaldırıp çocuklara, ardından da etraftaki insanlara baktı. İşinde gücünde olanların haricinde hatırı sayılır bir kısmı eşyalarını toplamış, arabalarına doldurmuş, atlarının dizginlerini eline alıp belli bir yöne yola çıkmaya hazırlanıyorlardı.

Genç adam, bir fırına girdi. "Affedersiniz." dedi içeride çalışan kadına. "Bu savaş haberi neyin nesi?" diye sordu.

Kadın, bu genç adamı şöyle bir süzdükten sonra cevap verdi.

"Kuzeydeki iki ülke birbirine girmiş, Masran Ovası'yla etrafı cehenneme dönmüş. Nasıl haberin yok bundan?"

"Gazete alacak para kalmadı... Elimde sadece bu bozukluklar kaldı. Ekmek almaya bile yeter mi bilmiyorum."

Kadın yaklaşıp genç adamın uzattığı avucunun içindeki bozukluklara baktı. Gözlerini tekrardan genç adama çevirdi. "Adın ne?" diye sordu.

"Moren."

"Güzel isim. Gerçi kaderinde buzullar içinde ölmek yoksa... Uzun yoldan gelmiş gibisin."

"Evet. Gerçi daha yolum bitmedi. Dahası var."

"Bu bozukluklarla mı idare etmeyi planlıyorsun?"

"Yani... Sayılmaz ama... Bilmiyorum ne yapacağımı. Buralarda bir yerlerde iş bulabilsem bir süre durur, çalışırdım. Para biriktirirdim. Ama iş yok burada..."

Kadın iç çekip fırının sokağa bakan penceresine gitti. "Artık bu diyarların yeni gözdesi Hantala. İş bulmak istiyorsan oraya gideceksin. Bunca insanın buraları terk etmesinin sebebi de bu."

"Hantala'da ne var ki?"

"En başta madenleri. Eskiden küçük sanılırdı, Hantala'nın o zamanki hâlini anca idare ederdi. Köy kasaba arası bir şeydi o sıralar. Sonra haber geldi. Merkezlerindeki madenin etrafında ardı ardına yataklar varmış, dahası düşünüldüğünden çok daha değerli cevherler varmış. Bu haber yayılınca tabi..."

"Herkes oraya hücum etti."

"Bize de yavaş yavaş ölen memleketimizde tutunmaya çalışmak kaldı."

"Siz neden gitmiyorsunuz?"

"Fırın, bir yerleşimin bel kemiğidir. Ben en son giderim."

Moren hüzünlendi hüzünlenmesine ama kendi bildiği yolunda devam eden birini gördüğüne sevindi. Hafifçe eğildi. "Teşekkür ederim. Kalın sağlıcakla." dedi. Kadın, Moren'i durdurdu. "Seç birini." deyip vitrindeki hamur işlerini gösterdi.

"Param hiçbirine yetmez ama..."

"Senden para istesem yetmezdi evet..."

Moren gülümsedi. Bir kere daha eğildi ve teşekkür etti. Küçük ama değerli destekler, en sonunda Moren'in yolculuğunu devam ettiren şeydi.

Koca Diyar, Daracık KabukDove le storie prendono vita. Scoprilo ora