1.3

3 1 0
                                    

Gözlerime vuran güneş ışığı ile uyandım. Merakla komodindeki telefonuma uzanıp saate baktım. Saat 6'ydı. Kalkmama bir saat vardı. Uyumak için diğer tarafıma dönecektim fakat aklıma gelen düşüncelerle durdum. Dün sarhoş olduğum anlar geldi aklıma.

Tanrı seni kahretmesin Jihyo! Bebek gibi konuşmakta nerden çıktı!

Açıkçası davranışlarımdan çok söylediğim ve sorduğum şeyler için utanmıştım.

Adama niye bedenime bakmadığını sordum ya!

Ama iyice düşününce onun bana verdiği cevaplar ve bana karşıki davranışları mükemmeldi. Fiziğimi beğenmesine rağmen sarhoşum diye bakmaması, usanmadan beni kucağında taşıyıp giydirmesi. Kapı şifresini düğün tarihimiz yapması peki?  Hepsi bir yana en çok bana sesleniş şekillerine düştüm.

"Efendim güzelim benim"
"Canım benim."

Bu düşüncelerle kocaman sırıtırken yataktan kalktım. Odadan çıkıp merdivenlerden indim. Salona girdiğimde oradaydı. Hala uyuyordu. Koltuğu açmış, kendine yaptığı yerde yüzü bana doğru dönük bir biçimde uyuyordu. Sessizce yaklaşıp yanağına bir öpücük kondurdum. Tepki vermeyince uyandırmamak için bende yanına yattım ve bir elimi beline koydum. Gözlerimi kapatmıştım ki dudaklarını dudağımda hissettiğim anda gözlerimi açtım. Dudaklarımızı ayırdığında gülümsedi ve "Günaydın" dedi. Bende gülümsedim ve "Günaydın" dedim.

"Bakıyorumda düne rağmen gelmişsin? Utanman geçti mi bari?" dediğinde kızaran yanaklarımı hissedip ona iyice sarıldım ve yüzümü göğsüne gömdüm. "Tam olarak geçmedi. Davranışlarımdan çok konuşma şeklim için utanıyorum. Bebek gibi konuştuğum yetmezmiş gibi birde saçma sorular sormuşum." O da kollarını bana sardı ve "Bence çok tatlıydın. Sen öyle konuşurken dudağına çok yapışasım geldi de zor tuttum kendimi. Ayrıca saçma olduklarını kim söylemiş? Ben cevaplamış olmaktan gayet memnunum." dedi.

Gülerek "O kadar diyorsun?" dedim. "O kadar diyorum. Ben senin her halini seviyorum bebeğim, o yüzden böyle şeylere ne kadar az takılırsan bizim için o kadar iyi olur." Dediğinde biraz geri çekilip önce yüzüne sonra gözlerine baktım. "Ama sen bana böyle davranırsan bu baş belasından hiç kurtulamazsın. Ben şimdiden söyleyeyimde haberin olsun yani" dedim sırıtarak. Yanağımı uzunca öpüp geri çekildikten sonra "Kurtulmak isteyen kim?" dedi. Güldüm.

O da gülümsedi ve beni tekrardan kendine çekip "Hadi gözlerini kapat, daha erken biraz daha uyuyalım. Dinlenmen gerek." dedi. Bir dakika biz dün şirkete gitmedik? Bugün pazar? Merakla "Bugün de mi şirkete gitmeyeceğiz? Ama dünde gitmedik?" diye sordum.  "Biraz geç gitsekte olur. Bugün sadece iki toplantım var, onları halletsem yeter." Açıklamasını duyunca "Aa anladım." dedim. Biraz daha uyumak için ikimizde gözlerimizi kapattık.

Daniel'in alarmının çalmasıyla tekrar uyandık. Gözlerimi ovarken oturur pozisyona geçtim. İyice açıldığında ayağa kalktım, Daniel'se telefonundan bir şeylere bakıyordu. "Neye bakıyorsun öyle? Önemli bir şey mi?" diye sorduğumda telefonunu kapatıp ayağa kalktı. "Yok ya dün şirkette değildim ya işlerle ilgili mesaj atmışlar onlara cevap verdim." Başımı sallayıp "Anladımm." dedim ve elini tuttum. "Bugün kahvaltıyı ben hazırlayacağım, itiraz yok" Mutfağa doğru ilerlerken güldü ve "Sen bir şey söylersin de ben itiraz eder miyim hiç?" dedi. Kendimi tutamayıp kahkaha attım. Daniel mutfak adasının önündeki sandalyelerin birine oturdu.

Bende kısa bir süreliğine bugün ne yesek diye düşündüm. Aklıma gelen fikirle "Pankek sever misin?" diye sordum. "Sen bana bakma, ben ne yaparsan yerim" dediğinde "Yha Daniel bayağı lafları bırakta düzgün cevap ver!" dedim. "Severim" Dediğinde onayı almış bulundum. Hemen buzdolabından malzemeleri aldım.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 04 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Başımın Belası | DanHyoWhere stories live. Discover now