Dokuz

139 17 4
                                    

Mitski - Class of 2013

İnsan bir elmayla ne yapabilirdi?

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


İnsan bir elmayla ne yapabilirdi?

Bir süre düşündü, tarttı, araştırdı elmanın ömrünü nasıl uzatabilirim diye. Bulduğu en iyi yöntem elmaya kuru karanfil dizmekti.

Gün boyunca rahatsız olmasına rağmen temizlik yapmış, haftanın yemeğini yapıp dolaba dizmiş, bulaşık yıkamıştı. Neyse ki abileri de babası da evde değildi, başına başka iş çıkmamıştı. Annesi de balkonda oturmuş, örgüsünü örerken sigarasını içmişti her zamanki gibi. Bir senenin ardından odasından çıkması dahi büyük gelişmeydi. Çok sitemi olmasına rağmen ona kızmıyor, annesine annelik ediyordu İsra. Yaptığı örgüler kanepelerin altını doldurmuştu. Çoğu abisinin çeyizi içindi. Diğer masraflar için Özer'in maaşının üçte birini, İsra'nın maaşının üçte ikisini alıyordu. Özer erkekti, insan içinde parasız kalmaması gerekirdi. İsra zaten bir yere gitmiyordu, idare ederdi. Annesi de elinden geleni yapıyor, bir şekilde bu düğünü yapmaya çalışıyorlardı.

Elindeki elmanın etrafına karanfil dizerken gözleri yerdeki ojeye ve pastile kaydı. Uzun zaman sonra Özer dışında birileri ona karşılıksız bir şeyler vermişti. Bitmesin diye çok kullanmasa da pastil boğazını yumuşatmış, bir kadın tarafından verilen oje İsra'yı gülümsetmişti. Sürmeye cesareti olmasa da mutlu etmişti en azından. Fakat biliyordu ki hayat bir verirse üç alırdı.

Bir saatin sonunda elmada hiç boşluk kalmamıştı. Pek estetik durmasa da hoş kokuyordu. Elmayı oje ve pastilin yanına bırakırken bacaklarını kendine çekip kollarını doladı, çenesini dirsekleri üstüne yasladı.

Bir elma her zaman cennetten kovdurmazdı, bazen bir dayanak olabilirdi.

Birkaç kez öksürüp o soğuk parkede oturmaya devam ederken balkondan görünen annesine baktı. Hep çok üzgün duruyordu. O kadar üzgün duruyordu ki İsra'ya yas tutan bir insanı anımastıyordu. Depresyon fark etmeden geçip gitmiş, hakkıyla yaşanmamış bir ömrün yasını tutmak mıydı acaba onun için? Ne geçiyordu kafasından? Dünyayı nasıl görüyordu?

Emel erkenden kalkıp çayını almış, balkona tünemişti. Gece ve gündüz fark etmiyor, ışıklar en parlak anındayken bile dünyasını aydınlatmıyordu. Çayını/sigarasını içerken, örgüsünü örerken ya da öylece etrafa bakarken zamanın nasıl aktığını anlamlandıramıyor, karanlıklar içinde yaşamaya devam ediyordu. Ne zamandan beri bu haldeydi kendisi de bilmiyordu. Bir şeyler yapıyor, konuşuyor, bir sis bulutu içerisinde günlerini geçirip duruyordu.

Yüzünde hissettiği bakışlarla başını çevirdiğinde kızının sarı gözlerini gördü. Kara kakülleri gözlerinin üstüne dökülmüş, yüzü hastalıkla allanmış, yorgun argın bakıyordu. Henüz yirmisindeki kız çocuğuyla arasında otuz beş yaş vardı. Çok büyük bir yaş farkı olmasıyla beraber maalesef bu kız çocuğu hastalık yıllarına denk gelmişti. Depresyon birdenbire başlamamış, öncesinde uyarılar vermişti ama Emel anlayamamıştı. Geçinmeye, çocuk yetiştirmeye, evine ve ailesine bakmaya çalışırken kendini unutup kenara atmıştı. Anne, eş, komşu, gelin, akraba olmuş ama Emel olamamıştı. Her gördüğünde içini yakan bu kız çocuğu da zihninin en yorgun olduğu yıllarda ergenliğe girmiş, kendine örnek alacağı bir anne bulamamıştı. Bazen onu daha erken doğurmamış olmanın pişmanlığını yaşıyordu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 20 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Solda SıfırWhere stories live. Discover now