Bir

290 22 4
                                    

İlham olan o şarkıyı da bırakıyorum.

Hyukoh, Tomboy

Ekmeğin, suyun ve paranın herkese yetmediği bu dünyada keder, acı ve hüzün herkese fazla fazla yetiyordu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Ekmeğin, suyun ve paranın herkese yetmediği bu dünyada keder, acı ve hüzün herkese fazla fazla yetiyordu. Bazılarının yürekleri göğsünde kudurmuş bir köpek gibiydi, bazılarının rüyaları yerine keskin kâbusları vardı, bazıları onlarca ülke olan bu dünyada vatansız bir yabancı gibiydi. Bazı insanlar bu kederle başa çıkamıyorlardı. Kendini yerden yere vuruyor, duvardan duvara atıyor, içlerindeki zehirleri atamıyor ve sonunda kendilerini yorgun argın mezara atar gibi yatağa atıyorlardı. Bazıları içlerinde bir kadın cenazesi, bazıları adam cenazesi, bazılarıysa çocuk cenazesi taşıyorlardı.

İçinde bir çocuğun cenazesini taşıyordu uzun zamandır.

Hızla ilerleyen metronun içinde, ortalarda bir yerde, ayaktaydı Seyit. Bedeni dik, gölgesi kamburdu, şairin dediği gibi. Kalabalık metroda kişisel sınırları ihlal ediliyordu. Aslında bununla çok küçük yaşta tanışmıştı. Pasaklı ve biriktiren bir çocuktu. Ona dünya denen yolculukta eşlik eden eşyaları atmaya kıyamıyordu. Odası ağzına kadar gazete kağıtları, plastik şişeler, yediği paketli ürünlerin ambalajları, dökülmüş yapraklar hatta patlamış toplarla doluydu. Bir gün okuldan döndüğünde odası temizlenmiş, pırıl pırıldı. Annesiyle uzun uzun kavga etmişti.

"Neden temizledin odamı?"

"Oğlum kötü kokuyordu artık. Ne pislik varsa doldurmuşsun odana, olur mu öyle Allah aşkına?"

"Tamam da neden temizledin? Neden girdin odama?"

"Oğlum, dedim ya, kokuyordu artık odan. Önünden bile geçilmiyordu yavrum."

"Hayır, neden girdin odama? Neden yani? Ben akıl edemiyor muyum onu? Sen neden girdin benim odama? Benim odam değil mi? Neden girdin odama?"

Bir papağan gibi aynı soruyu tekrarlayıp durmuştu. O gün, daha on iki yaşındayken insanların işgalci olduğunu öğrenmişti. Reklamlarla zihnine, ayak uçlarıyla kişisel alanlarına, yediği yemeklere, odasına, üstüne, başına yani neyi varsa bu dünyada, sızıyorlardı. Sonra işgal edip kendilerine ait bir şeye çeviriyorlardı. Bundan nefret ediyordu. Ona ait olan onda kalmalıydı. Zihni, giysileri, odası, kişisel alanı hatta kalbi bile.

Takriben on iki yaşından beri pek hazzetmiyordu işgalci insanlardan. Bu yüzden hep ders çalışmayı bir tecrit aracı olarak kullanmıştı.

"Düğün var akşama, hazırlan hadi."

"Sınavım var yarın."

"Dedenlere bayramlaşmaya gidiyoruz."

"Ders çalışacağım."

"Misafirlerimiz gelecek."

"Ödevlerim var."

Bu sayede ortaokuldan beri girdiği her sınavda birinci olmuştu. Ülkenin en iyi okulunda Mühendislik kazanmış, birincilikle bitirmişti. Okulu biter bitmez havada kapmışlardı. Şimdi, on seneye yakındır, bilinen özel bir kurumda çalışıyordu. Bu kez de işini bir tecrit aracı olarak kullanıyordu. Akrabaları, arkadaşları, tanıdıkları yüzünü unutmuştu. İş arkadaşları da yüzünü biliyor, sesini pek bilmiyordu.

Solda SıfırWhere stories live. Discover now