"Babam izin vermez ki babaanne." Mihra, Yiğit abisinin eline tutuşturduğu fincandan bir yudum alırken saf saf konuşmuştu. Babası gerçekten izin vermiyordu. Beyler hatta Leyla Hanım Mihra'nın konuşmasıyla gülerken Ayşen Hanım çattığı kaşlarıyla burma bileziklerini sıraladığı kollarını bağlamıştı. "Uşaklarumin hepsi oldi kari delisi." Yaşlı kadın her ne kadar huysuzluk etse de aslında gelinlerini çok severdi. Gelinleri de onun karakterini bildiklerinden bugüne kadar birbirlerine saygısızlık etmemişlerdi.

"İnci gel annem yanıma sular çok soğuktu üşütürsün bak." İnci, Rüzgar'a ek gıda vermeye başladığından oğlunun en sevdiği sebze çorbalarından birini pişirmişti. Yarım saat sonra yemek saatiydi.

İnci, Leyla Hanım'ın çağrısıyla tam ısıtıcının yanındaki koltuğa doğru adımlarken Vuslat yengesinin rahat etmesi için hemen karşıya Yiğit abisinin yanına geçmişti. İnci, Vuslat'ın kalktığı yere otururken genç adam minnetle gülümsemeyi de ihmal etmemişti.

"Uşağun çorbasi piştu mi kizum."

"Evet babaanne pişti yarım saat sonra yedireceğim." İnci'nin bu köye ikinci gelişiydi. İlk gelişine göre artık çok daha rahattı. Ancak yine de Leyla annesinin evindeki gibi değildi. Hala biraz çekiniyordu.

"Aferum kizum elune sağlık." Ayşen Hanım, İnci'yi ilk gördüğü andan beri çok sevmişti. Hanım hanımcık saygılı bir kızdı. Bu durumun farkında olan Leyla Hanım ise ister istemez gelini ile gurur duyuyordu.

"Mihra patiklerini niye giymedin kızım sen." Kendi halinde çayını yudumlayan Mihra, annesinin konuşmasıyla kalın pembe çoraplarına bakmıştı. "Anne benim çoraplarım zaten çok kalın hem ben hiç üşümedim burası çok sıcak." Mihra eve geldiğinden beri bavulunu boşaltmak hariç bu odadan hiç çıkmamıştı.

"Annem olmaz öyle nereye koydun patiklerini hemen gidip giyiyorsun." Mihra annesinin keskin konuşmasıyla oflaya oflaya ayaklanmıştı. Patikleri yukarıdaydı.

Merdivenleri bir bir tırmanan genç kız dedesi ve babaannesinin kendisi için hazırladıkları odaya doğru giderken adım attıkça çıtırdayan tahta zemini inceliyordu. İlk geldikleri zamanlar sanki her an kırılıp düşecekmiş gibi hissetse de artık buna alışmıştı.

Ahşap kapıyı aralayıp çiçekli yorgan ile örtülü çift kişilik rahat yatağın üzerine zıplarken hemen yatağın başına bıraktığı krem ve pembe renkli yumuşak patikleri ayağına geçirmişti. Siyah termal taytı neredeyse diz kapaklarının altına ulaşan pembe çorap ve patikleri ile çok komik görünse de hiç aldırış etmeden üzerindeki hırkanın cebindeki telefonunu kontrol etmişti. Bir değişiklik yoktu.

Trabzon'a varır varmaz ilk işi Ali Asaf'ı aramak olmuştu. Çünkü yolda ailesi varken arayamamıştı. Ancak maalesef ki Ali Asaf'a ulaşamamıştı. Daha doğrusu telefonunu meşgule atmış ve hemen arkasından toplantıda olduğunu ve daha sonra arayacağını belirten bir mesaj almıştı.

Mihra yol boyunca Yiğit abisinin söylediklerini düşünmüştü. Ali Asaf'a Trabzon'a geldiğini haber vermemesinin kasıtlı bir sebebi yoktu. Yani gerçekten aklına gelmemişti. Çünkü bunun onu çokta ilgilendiren bir şey olmadığını düşünmüştü. Sonuçta iki günlüğüne gidip geri döneceklerdi. Onun bundan haberi bile olmayacaktı. Söylemesine de gerek yoktu. Hem yabancı insanlarla da birlikte değildi ki ailesi ile beraberdi.

Kendince haklı sebepleri vardı. Fakat yine de içinde garip bir his vardı. Kendisini haklı bulmasına rağmen sanırım biraz suçlu hissediyordu. Bunun sebebi belki de Ali Asaf'ın son attığı mesajda güzelim yazmamasıydı.

Toplantıdayım, acil değilse çıkınca seni arayacağım.

Gerçekten kızmış olabilir miydi?

MİHRAWhere stories live. Discover now