Dört

0 0 0
                                    

Avusturalya’da 1640 yılında bazı ölümcül ve bulaşıcı hastalıklardan korunmak için domuz bağırsağından bir araç yapılmıştı. Tekrar tekrar kullanılabilen bu aracın Latince kullanma kılavuzunda kullanırken yaralanmalara yol açmaması için önce sıcak süte yatırılması gerektiği yazıyordu. Şuan çoğu gencin cüzdanında bulunan ve kullanılmayı bekleyen bu aracın adı prezervatifti.
Serdar gözlerini sımsıkı kapatıyor. Birkaç saniye öyle duruyor ve derin bir nefes alıyor. Aldığı nefesi gözlerini açarken bırakıyor.
“Dostum” diyor. “Bu sıcak beni öldürecek. Baksana, sırılsıklamım.” Alnından akan teri koluyla siliyor. Hava gerçekten çok sıcak; sabah hava bulutluydu ama şimdi hava açık ve güneş kavuruyor. Kamelyada oturuyoruz; okul çıkışı bazı zamanlar oturduğumuz kamelyada.
“İstersen dağılalım” diyorum. “Bu sıcakta dışarıda durmaya hiç gerek yok.”
Bu güzelim sıcak, eve gidip perdeleri örtüp mutlak karanlıkla buluşmam için şuan vazgeçilmez bir bahane benim için.
“Hayır” diyor Serdar. “Biraz konuşalım. Uzun zamandır takılmıyoruz. Son zamanlarda hep kendine vakit ayırmakla meşgulsün.”
Haksız diyemem.
Bu domuz bağırsağından yapılmış olan ilk prezervatif, dediğim gibi; başta sadece AIDS gibi bulaşıcı hastalıklardan korunmak için kullanılıyordu. Prezervatifin aynı zamanda üremeyi önleyici bir araç olduğu daha sonra tamamen bir rastlantı sonucu ortaya çıktı. 1655 yılına kadar prezervatif kullananlar, sadece ilişki kurduğu kadınlardan hastalık kapmamak için bu aracı kullanmışlardı.
O yıl Paris’te bir dergi, L’ecole Des Filles başlığı altında domuz bağırsağından yapılmış bu prezervatifin, spermin kadın rahmine geçmesini engelleyici bir rol oynadıklarını duyurmuştu.
“Haklısın” diyorum. “Ama son zamanlarda Tarık üzerimde çok baskı yapıyor. Amcam da Tarık da notlarımın üstüne çok düşüyorlar.” Hem duymak istediklerini, hem duyması gerekenleri, hem de doğruları söylüyorum.
Serdar’la arkadaşlığımız bir önceki sene başladı. İlk senemde herkese karşı soğuktum. Evet, onlarla konuşurdum ama pek fazla bir samimiyetim olmamıştı. Beni sınıfın suskunlarından biri olarak görürlerdi. Teneffüslerde sınıftan pek dışarı çıkmazdım. Daha çok uyurdum ama uyumamın sebebi rüya görmek değildi. Lüsid rüyaya pek vakit ayırmazdım. Akşamları daha çok televizyon ve bilgisayar başında sabahlamakla geçerdi. Tarık’ın bu konuda pek bir şikâyeti olmazdı. Zaten beni kontrol altında tutmaya gelen düşük notlardan sonra başlamıştı.
İkinci yıl, Serdar’la aynı sınıfa düşmüştük ve sıra arkadaşımdı. İnsanlar önceleri bilmediğim bir sebepten dolayı Serdar’ı sevmezdi. Onunla pek konuşmazlardı.
“Dostum” demişti tanıştığımız ilk gün. “Bu derste de uyuma. Uyan ve hayatına artık bir çeki düzen ver. Yaşadığının farkında değilmiş gibi görünüyorsun. Bir asalaktan farkın yok. Böyle devam edersen bir gün yaradan seni unutacak.”
Ve unuttu. Bunu ilk söylediğinde Serdar’ın hayatını ilahiyata adamış gençlerden biri olduğunu sanmıştım, yanılmışım.
İlerleyen zamanlarda insanların Serdar’ı neden sevmediğini anlamaya başlamıştım. Aklına gelen her şeyi karşısındakine söyleyebilecek cesarete sahipti. Bundan hiç çekinmiyordu. Bu bir iltifat da olabiliyordu, bir hakaret de.
Serdar’ın yapıtaşı dürüstlüktü ve gerçek hayatta sürüye nazaran ayırt edici bir hacmi vardı. Edindiğim arkadaş maske takmayan biriydi.
“Şu lüsid rüya olayını bir günlüğüne bırak” diyor Serdar. “Bu cuma başka bir şeyle kafa bul. İçmeye gidelim.”
Kulağa güzel geliyor.
“Tamam, olur” diyorum.  “Ama bana yardımcı olman gerek.”
“Ne konuda?” diyor kaşlarını çatarak.
“Bana felsefe anlatabilecek bir öğrenci bulman lazım okuldan” diyorum. “Hoca ders çıkışı sözlü notlarımı bu aptalca şeye göre vereceğini söyledi.”
“Ne kadar da saçma” diyor gülerek. “Benimle çalıştığını söyle. Ben de onaylarım ve başarılı olduğunu, dersimi iyi dinlediğini söylerim. Ona göre de sözlü notlarını alırsın.”
“Olmaz işte” diyorum. “Kadın sosyal hayatımın ne kadar çaresiz olduğunu biliyor belli ki. Senin olamayacağını söyledi. Bundan dolayı bana birini bulman lazım.”
“Sen de benim sosyal çevremin ne kadar çaresiz olduğunu biliyorsun” diyor gülerek. “Sana kimi bulabilirim ki?”
“Bilmiyorum” diyorum.
Bugün, psikoloğa gidip vaktimi zırvalarıyla harcadığım gün değil.
Bugün pazartesi.
Uyumadan önce son düşündüğünüz şey ile rüyalarınızın senaryoları başlar. Bir uykuda birden fazla rüya görmenizin sebebi ise senaryoların başkalaşıp farkı bölümlere sapmasıdır. Yani aslında gördüğünüz birçok rüya tek bir rüyadan ibarettir. Bu sebeple uyuduğumda ve rüya görmeye başladığımda o gördüğüm rüyanın görmek istediğim rüya olması pek olası değildir. Rüyadayken hatırlatıcı müziği duymaya başladığımda farkındalık kazanırım. Rüyamda her neredeysem oradan kurtulup karanlık odama giderim. Bu odada gitmek istediğim rüyayı seçerim ve kendi senaryolarımı yaratırım. Karanlık odam, farklı bir rüyaya farkındalığımı sarsmadan geçebilmemi sağlar. Başka bir bakış açısıyla, yaratmaya başladığım senaryo karanlık odamda başlar.
Madam de Sevigne 1671 yılında kız kardeşine prezervatifler hakkında bir mektup yazmıştı. Bu mektupta prezervatifleri ilişkiden yeterince zevk almayı engelleyen, ama bazı tehlikeleri de ortadan kaldıran bir örümcek ağı olarak tanımlamıştı.
Bunu bana birkaç ay önce Serdar anlatmıştı. Bahsettiğim gibi aklına gelen her şeyi insanların yüzüne söylemenin doğru olduğunu düşündüğü bir felsefesi vardı. Haliyle bu tarz bir ahlaki farkındalığı yüzünden sansürleri de umursamıyordu. Konuşulmaması gerekilenleri de konuşuyordu. Uygun ya da uygun olmayan kişiyle, herkesle sansürleri yok sayarak konuşuyordu.
“Sansürleri insanlar kendi kafalarında inşa ediyorlar” demişti Serdar ilk tanıştığımızda. “Ben de gelip o kafalarındaki kabullenimleri bir buldozerle yıkınca bana ahlâksız diyorlar. Söyle bana dostum, hayatımızın parçası olan temelleri sansürleyen, konuşmayan, ahlâk ve görgü kurallarını ailesinden görüp, uygulayıp sorgulamayan mı daha ahlaksızdır yoksa insan denilen varlığı bütün doğallığıyla kabul edip, başkalarının tabularını yıkan mı?”
Serdar bir tabu yıkıcıydı ve bu tabuların en aktifi, hayatımızı en çok etkileyeni ve her saniye hayatımızın içinde olanı seksti.
Serdar’ı insanlar sevmiyordu, ahlâksız buluyordu. Çünkü Serdar seks hakkında da konuşmaktan çekinmiyordu.

Rüyaların EfendisiWhere stories live. Discover now