C. 3

99 17 56
                                    


Boğazımı yırtarcasına attığım çığlığın hemen ardından ayaklarımla Foxie'yi kendimden uzaklaştırdım, en azından denedim. Tekmelerim havada savruldu. Paslanmış mekanizması benden tökezleyerek uzaklaşırken bir homurtu ilişti kulağıma. Bu bir insana aitti. Yani gerçekten oyuncakların içinde insanlar mı vardı?!

Panik. Hissettiğim tek şeydi.

Oyuncağın benden en fazla iki adım uzakta oluşu beni hiç rahatlatmamıştı. Karanlık odada herhangi bir şey aramadım bile, Foxie dışında hiçbir şey göremiyordum çünkü. Karanlıktı her yer. Boşlukta öylece uzanan...hiçlik? Sadece Foxie'yi görebilmem ve sadece onu bilmem için yapılmıştı sanki bu oda.

Arkamdaki kapı koluna uzandım. İlk denememde bulamadım, elimi kapıda panikle gezdirip kolu bulmam bir saniyemi aldı. Bu saniyede Foxie beni yakalamak için uzansa bile çoktan kapıyı açıp kendimi dışarı savurmuştum. Saçlarım hızla döndüğüm için yüzüme çarptı. Ardından omzuma düştüler. Birkaç tel terden ıslanmış yüzüme yapıştı.

O an dışarı çıktığıma lanet ettim. Çünkü Freddy şuan yanımda duruyordu. Freddy... yanımda.

Karanlık ve kocaman yüzü, dimdik bana bakıyordu. Uzundu, görmek için başımı kaldırmam gerekiyordu. Burnunun arkasında kalan gözleri "Merhaba Aptal Soen." diyordu sanki. Sadece alt dişleri görünüyordu, o dişlerin vücuduma geçecek olma düşüncesi belirdi kafamda. Gülümsüyordu...

İkinci tiz çığlığımın ardından kendimi kurtaracak bir yer aradım. Diğer kapı... Mekanı inleten bir diğer çığlığın ardından az önce girdiğim kapının yanındaki kapıya doğru attım kendimi. Kapı kolunu birden kavramak bana sersemlik hissi vermişse bile sadece içeri girmeye odaklandım.

Kapı kırarcasına açtım ve aynı hızla içeri atlayıp kendimi kapattım. Burada da karşıma bir oyuncak çıkacağı hissi kalbime iniyordu. Buna o kadar inanıyordum ki bu hisle içeriye girmek zorunda kalmak kalp krizine eşdeğerdi.

Sahi, nasıl hâlâ krizde değildim? Şanssızdım. Keşke ölsem, diye dilek tuttum.

İçerisinin bu defa tamamen karanlık olduğunu ve -şimdilik- görünürde bir oyuncak olmadığını görünce rahat bir çığlık daha koptu ağzımdan. Bu seferki tanrıya teşekkür içindi.

Ayağımı kapının altına dayadım. Freddy, aslında Niki, kapıyı açmaya zorlayacaktı. Ona karşı koyamayacağımı biliyordum ama yapacak başka bir şeyim yoktu. Kapıya omzumu dayadım. Kendimi kapıya bastırmaktan ilk saniyede omzum acıdı. Ama onu umursayacak durumda değildim.

Koşturmaktan ağzım kurumuştu ve boğazım acıyordu. Düzensiz, derin, hızlı ve muhtaç nefeslerimin ardı arkası kesilmiyordu. Göğsüm de deli gibi inip kalkıyordu. Sadece kendi nefes seslerimi duyabiliyordum, şu anlık.

Yapabileceğim tek şeyi yaptım: Dua. Sadece tanrıya beni burada öldürmesi için yalvardım. Niki'ye bırakmadan burada canımı alması için... Çünkü beni Niki'nin elinden tanrı bile kurtaramazdı. Tek çıkış yolum ölümdü. Ve Niki, işini tanrıya bırakacak gibi değildi.

Tekrar duydum sesini. Ruhuma işliyordu sesi.

O ses bir zamanlar benim yaşam kaynağımdı. Bir dakika geçmeden o sesi tekrar duyabilmek için deli oluyordu kulaklarım. Sesi bana haz veriyordu. Çok seviyordum sesini duymayı. Hayatımda duyduğum en güzel sesti onunki.

Sesi bir alkoldü, bense onun ayyaşıydım.

Şimdi o alkol midemi bulandırıyordu.

Kıkırdadı. Niki'nin çok eğlendiğine dair gülüşü kapının ardından net bir şekilde kulağıma doldu. Kafasını arkasına attığına yemin edebilirim. O da artık korkumdan keyif alıyordu.

5 nights at Freddy's | Nishimura Riki Where stories live. Discover now