12. Bölüm; Şaşkınlıktan Küçük Dilimi Yuttum Sanırım...

21 7 1
                                    

"NE?" Diyebilmiştim sadece. Koca bir ne. Kumsal nasıl bir bok çukuruna batırmıştı bizi... Başım dönmeye başlamıştı ve ağrıyordu. Ellerim titriyor, bulanık görüyordum. Mert ve Nircede çok şaşırmıştı ama ben ekstra şoktaydım. Mert bana bakıp ellerimin titremesini görmüştü. "İyi misin?" Dedi. "Değilim." Dedim. Gerçekten iyi değildim. "Ben bi lavaboya gidip yüzümü yıkayacağım. Belki iyi gelir." Gerçekten biraz soğuk su iyi gelebilir diye düşündüm. "Tamam. Birşey olursa buradayız." Dedi Mert. "Tamam." Yerimden kalktım ama başım çok dönüyordu. Lavaboya kadar nasıl gideceğimi bilmiyordum. Kafenin duvarlarına yaklaşıp duvara tutunarak yürümeye başladım. Lavaboya gelince içeri girdim. Kimse yoktu. Hızla muslukların önüne geldim ve bir musluğu açıp buz gibi akan suyu suratıma çarptım. Su gerçekten iyi gelince birkez daha suyu suratıma çarptım. Azda olsa rahatlatmıştı ama başımın ağrısı ve dönmesi geçmemişti. Yavaşça kafamı kaldırıp aynaya bakmıştım ki gördüğüm şeyle irkildim. Arkamda uzun, siyah renkte, göz bebeği olmayan çok garip bir yaratık duruyordu. Gözlerinden kanlar akıyordu. Hızla arkamı döndüm. Yaratık ile göz göze geldik. O an yaratık üzerime atladı ve büyük bir çığlık patlatmamı sağladı. Ellerimle ellerini yakaladım ve boğuşmaya başladık. Yardım edin diye bağırmaya başladım. Korkuyla savaşırken bir yandan da ağlıyordum. Yaratık bana karşı koyarak bir eliyle iki kolumu tuttu ve diğer eliyle beni boğmaya başladı. Kollarımı ondan kurtarıp boğazımdaki elinden kurtulmak için çabaladım ama yapamadım. Nefes alamıyordum. O sırada Mert'in "Mira!" Diye seslenişini duydum ve ardından nircenin korku dolu çığlığı kulağımda yankılandı. Nirce de benim gördüğümü görüyordu. Bu yüzden olduğu yerde kalakalmış korkuyla izliyordu sadece. Mert koşarak yanıma geldi ama benim görüşüm bulanıklaşmış ölümün bana çok yakın olduğunu hisseder bir vaziyette can çekişiyordum. Mert kollarımdan tuttu ve beni kendine çekerek bana sarıldı. "GÖZLERİNİ KAPAT!" Dedi. Hala nefes alamazken dediğini yaptım. "ŞİMDİ HİÇBİRŞEY OLMADIĞINI VE YALNIZ SEN VE BENİM OLDUĞUMUZU HAYAL ET!" "n-ne" "DEDİĞİMİ YAP!" Dediği gibi ikimizin tek olduğunu, boğulmadığımı, o yaratığı hiç görmediğimi hayal ettim. Hayal ettikçe boğulma hissiyatı yok olmaya başladı. Boğazıma uygulanan baskı yok oldu ve derin derin oksijen çekmeye başladım. O an mert beni hafiften kendinden uzaklaştırdı ve kafamı aşağı eyerek nefes alabileceğim bir alan açtı. Öksürmeye başladım ve derin derin nefes çektim içime. Ölümden dönmüş gibiydim. Nefesim tekrar düzenli bir hale gelip sakinleştiğimde elim ayağım boşaldı. Mert beni belimden sıkıca kavrayıp kafamı göğsüne dayadı. O an hüngür hüngür ağlamaya başladım. "Geçti... Güvendesin..." Mert beni sakinleştirmeye çalışırken bir yandan da saçlarımı okşuyordu. Kalbim huzurla dolmuştu. Kafamı kaldırıp mert'e baktım. Oda bana hüzünlü bir şekilde bakarak eliyle göz yaşlarımı sildi. "İyisin değil mi?" Dedi şefkatli bir sesle. "İ-iyiyim." Dedim. Belimden tutmaya devam ederken yürümeye başladık. "Gel çıkıp dışarıdaki masalara oturalım." Dedi. Ağlamaya devam ederken tamam anlamında başımı salladım. Nirce korkusunu atlatamamış hüzünlü ve korku dolu bakışlarını mertle bana dikmişti. Oda bizimle birlikte kalabalığın arasından geçerek lavabodan çıktı. Birlikte kafenin bahçesine çıkıp boş bir masaya geçtik. Nirce de mert te bana bakıyordu. Tabi diğer kafenin içindekiler ve kafenin bahçesindeki insanlar da öyle. Ben sadece ağlayarak oturmaya devam ediyordum...

                         KUMSAL'DAN
Orman yolunda son sürat giderken "plan işe yaradı. Artık benim yaptığım herşeyi biliyorlar." Dedim. Miraç "Sen gerçekten çok kurnaz bir kızsın." Dedi. "Biliyorum." "Şimdi ne yapacağız." "İşte onu bilmiyorum." Gerçekten ne yapacaktım? Pişman mıydım? Hayır. Hayır pişman değildim. Mira sevdiğim çocuğu benden aldı. Bende ondan geriye kalan güzel günlerini aldım. Hakettiği değeri aldı sonunda. "Lanetten sende etkileniceksin. Nasıl ölmemeyi düşünüyorsun acaba?"
"Kapat miraç. Bir plan bulmalıyım." "Tamam hadi birşey bulunca arar ya da yazarsın bana." "Tamam." "Görüşürüz." "Görüşürüz." Telefonu  kapatıp yan koltuğa attım. Hızlı bir şekilde ormanın içine doğru giden yolda ilerliyordum. Bir plan yapmalıydım. Nasıl ölmeyecektim? Şu salak çocuk- neydi ya bunun adı? He mert. Mert lanetten kurtulmanın bir yolunu bulmalı. Bu salaktan çok birşey beklememek gerek ama tanıdığım başka parapsikolog yoktu. Bir yolunu ne yapar ne eder bulurdu. Mecbur onu beklemem gerekiyordu. Bu şekilde düşünürken yan koltuktan bir ses geldi. Hemen yan koltuğa baktığımda lanetin bana geldiğini anlamış oldum. Yan koltuğumda garip bir yaratık duruyordu. Siyah bir silüet gibiydi ve gözlerinden kan akıyordu. Göz bebekleri yoktu. Onu görünce çığlık atmamak elde değildi. Çığlığım ile birlikte yaratık direksiyona el atıp kontrolü kaybetmem için döndürmeye çalıştı. Ben bütün gücümle direksiyonu sabit tutmaya uğraşıyordum. Ayağımı gazdan çekip frene basmayı düşünmüştüm ki görünmez bir güç tarafından ayağımın hareket etmesi engellenmişti. Ayağımı gazdan çekemediğim gibi bütün gücümle gaza yüklenmiştim. Araba son hızıyla gidiyor bir yandan ayağımı kurtarmaya çalışırken diğer yandan direksiyonu sabitlemeye çalışıyordum. Kafamı çevirip etrafa baktım. Araba hızla ağaçların arasından geçiyordu. Eğer kontrolü kaybedersem ölecektim ama bu şekilde devam edemezdi. Tekrar tüm gücümle savaşırken pes etme kararı aldım. Yaratığın direksiyonu kırmaya çalıştığı yöne doğru direksiyonu çevirdim ve hızla koca bir ağaca doğru ilerlemeye başladım. Tekrar bir çığlık attım. Ölecektim. Sanırım miraya yaptıklarımın bedelini erken ödeyecektim. Gözlerimi kapatıp bütün hayatımın gözlerimin önünden geçişini izledim. Büyük gürültülü bir ses ile bütün vücudumdaki ve ençokta başımdaki acının eşliğinde bilincimi kaybettim...

~ᴅöɴɢüɴüɴ ʟᴀɴᴇᴛɪ̇~Where stories live. Discover now