9

4 1 0
                                    


Sabah kalktığımda yatağımda gerindim ve günün cumartesi olmasının rahatlığıyla yatakta yarım saatten fazla oyalandım. Okumaktan sonra yapmayı en sevdiğim şey kesinlikle uyumaktı. Küçükken bulduğum her köşede uyuyabilme potansiyelim vardı. Bu yüzden abim beni kediye benzetirdi. Hatta bir ara böyle devam edersem kediye dönüşeceğimi söyleyerek beni korkutmuştu.

Bu eski ve tatlı anıların gözlerimin önüne gelmesiyle gülümsedim. Abimle fazla anımız yoktu. Olan da genelde ya kavgaydı ya da uzaktan birbirimize baktığımız travmatik anlar. Ama yine de böyle anılarımız yok değil. Mesela süpürgeye binmeyi öğrendiğinde beni önüne bindirip gezdirmişti. Veya annem bizi büyükannemize götürdüğünde ikimiz de onun tuzlu ve damla çikolatalı kekinden kaçmak için başka bir odaya kendimizi kapatmıştık. Tabi sonunda olayın garipliğine kahkaha atarak gülmüş ve fırça yemiştik. Sonuçta büyükannemize sık sık gidemezdik. Şu an hiç gidemezdik.

"İnanamıyorum, hâlâ yatıyor." Duyduğum sesin Yelena'ya ait olduğunu anlamam saniyelerimi aldı. "Sen uyuyamıyorsun diye uyuyanları rahatsız mı edeceksin?" Benim aksime her gün erken kalkan dinamik birisiydi. "Saat öğlen üç Şirin. Bu gece nasıl yatacaksın?" Oturur pozisyona geldim ve gerindim. Saatin o kadar geç olmasını beklemiyordum. Olsa olsa bir diye tahmin ediyordum. Ama pek bir sorun olduğu söylenemezdi. "Bunu kime söylediğinin farkndasın değil mi?"  Ellerini iki yana salladı ve alaycı bir tonla söylendi.

"Kusura bakma uyku canavarı." Omuz silktim ve kalkarak yatağımın ucundaki sandığıma ilerledim. "Sorun degil quidditch delisi." Sesli bir şekilde iç çekip yatağına oturdu. Yemyeşil gözlerini bana dikti ve hazırlanmamı izledi. "Yine ne diye kavga ettiniz?" Gözlerini kaçırdı. "İnsanları bu kadar iyi anlaman rahatsız edici." Tek kaşımı kaldırıp yandan bir bakış attım. "Sen bu kadar belli ederken bence herkes anlayabilir." Yatağa iyice kuruldu. "Şu Raevanclaw'lı kızla bahçede yakaladım. Sözde sadece sohbet ediyorlardı ama çok yakındılar. Neredeyse öpüşeceklerdi!"

Yine aynı muhabbet. "Eğer şüpheleniyorsan ayrıl. Aklı başına gelince barışır geri." Kollarını birbirine doladı. Beni dinlemiyordu. "Sonra ne oldu biliyor musun? Hayal gördüğümü ve saçmaladığımı söyledi. Suçlu benmişim! Boş yere yaygara çıkartıyormuşum." Sesi giderek yükseldi ve sinirden saçlarını çekiştirmeye başladı. "Hangi lanet?" Diye sordum dışarı cübbemi giyerken. İlk başta anlamadı. Sonra ise yüzünde tehditkâr bir sırıtışla, "Kelletici lanet. O mükkemmel saçları gidince odasından bile çıkmayacaktır. Aptal." Omuz silktim. Öyle bir şey olursa benim de başım fazla derde girmezdi.

Odadan dışarı çıkmadan hemen önce seslendim. "Ortak salonda bekle. Lanetten sonra direk odasına gitmek isteyecektir." Cevap beklemeden çıktım. Aslında bunu Yelena için üzüldüğümden değil, iki gün önce  üstü kapalı bir şekilde bana kan haini diyen David'den sinirimi çıkartmak için yapıyordum. Artı olarak bu gün birini lanetlemek nedense kulağıma hoş geliyordu. Slytherin ortak salonundan çıktım ve bahçeye ilerledim. Cumartesi gününün tadını çıkartan öğrencilerle dolu bahçede ilk olarak Çapulcuları buldu gözlerim.

Remus'un bana el sallamasıyla yanlarına gittim. "Bil bakalım bu gün kim yine reddedildi?" Sirius'un alaycı sesi ağacın kenarına çökmüş saçlarını karıştıran James'e bakmamı sağladı. Her seferinde aynı şey olmasına rağmen nasıl hâlâ bu kadar etkilendiğini anlamıyordum. "Kes sesini Pati." Sirius öne eğildi ve James'i taklit etmeye başladı. "Ah Lilyçiçeğim bu gün gozlerin güneş gibi parlıyor. İzin verirsen Bay Mükemmel Potter gözlerine dilediğince baksın." Duyduğum şeylerle gülmemi zor bastırdım.

James hızla ayağa kalktı. "Öyle bir şey demedim!" Sirius saçlarını savuşturdu. "Öyle demedi mi Kılkuyruk? Söylesene." Peter kararsızlıkla bir Sirius' bir James'e bakıyordu. Bunu neden bu kadar ciddiye aldığını anlamamıştım. Fakat ondan ses çıkmayınca James arkadaşının üzerine atılmış ve çimenlerin üzerinde yuvarlanmaya başlamışlardı. Bu hâllerine gülerek ağacın dibine oturdum. "Her günüm sizle geçse somurtmayı unuturdum." Diye geveledim ağzımda. Fakat Remus çoktan duymuştu.

"Bu yazı bizimle geçirebilirsin." Gülümsedim. "Eğer sizin için bir mahsuru yoksa çok sevinirim." Saçlarımı karıştırdı. "Tabiki yok! İstediğin zaman bize mektup yazabilirsin." Beni bu kadar kendilerinden kabul etmeleri içimi ısıttı. Onlardan biri değildim ama onlar gibi hissediyordum. Mutluydum ve bu bozulmasın diye her şeyimi feda edebilirdim.

Uzaklarda yürüyen arkadaş grubunu görünce ayaklandım. "Nereye?" Arkamı dönüp çikolata kokan çocuğa göz kırptım. "Aslında küçük bir işim olduğunu hatırladım. Ne de olsa arkadaşım bekliyor." James ve Sirius'un boğuşmaktan yorulup oturdukları yerin tersine ilerledim ve dört kişilik Sytherin öğrencilerinin yolunu kestim.  Çapulcuların göremeyeceği bir yer olduğu için sevinmiştim. Bu işe onkarı bulaştırmak istemiyordum.

Dörtlünün yüzleri beni görünce gerilmişti. Mükemmelliğimi kaldıramamışlardı herhâlde. "Ne var Akel? Yine şu gerizekâlı Griffindor'larla saçma şakalaraından birisini mi yapacaksın?" Omuz silktim. Uzatmaya gerek yoktu.

"Evet, ama bu sefer tekim." Asamı hızla çıkarttım ve laneti çocuğun yüzüne fırlattım. Lanetin etkisiyle geriye savrulup düştü ve kalktığında artık parlayan bir keli vardı. "Bak ne kadar güzel oldun. Tarak vereyim mi? Biraz tarasan daha iyi olur gibi." O daha ne olduğunu anlamamışken diğer üçü bana asasını çekmişti. Kırmızı bir lanetten kaçtım ve iri yarı olana bir çıban laneti attım. Lanetllerim onları aksine oldukça isabetliydi. "Seni kaltak! Ne duruyorsunuz lanetleyin şunu!" David resmen tükürür gibi bağırırken yere düşen asasını almaya çalışıyordu.

Sarışın ve cılız olan çocuğun lanetini savuşturdum ve bu sefer dudakları kaynaştıran laneti gönderdim. Bu konuda onlara bin basardım. "Bir kızı bile vuramıyorsunuz." Dedi David asasını eline alıp sallarken. O lanetten de sıyrılmayı başardım. Şöyle bir baktığımda dördüncü çocuğun çoktan tüydüğünü fark ettim. Bu beni keyiflendirmişti. "Bir daha oda arkadaşlarımdan biri üzmeyin. Dırdırlarını ben çekiyorum." Sinirle bana doğru yürüdü. Kel kafasıyla onu ciddiye almak çok zordu.

"Buna pişman olacaksın! Sana bunun bin katını ödeteceğim." Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Ah lütfen! Lütfen yapma. Çok korktum, özür dilerim!" Kolumu tuttu. Boyu uzundu ve bana bu kadar yaklaşması rahatsız ediciydi. "Korkudan bir daha yüzüme bile bakamayacaksın!" Tam ağzımı açacakken arkadan Sirius'un sesi gelmişti. Sanırım coktan fark etmişlerdi. Bu meseleden uzak kalmalarını düşünmek hataydı zaten. "Abartma. Yüzün o kadar çirkin değil. En azından mamuta benziyor." Bu sefer sinirle arkamdaki çocuğa baktı. Bunu fırsat bilerek karın boşluğuna bir yumruk attım ve beni bırakmasını sağladım.

"Hepiniz!" Diye bağırdı acıyla. "Hepinize bunu ödeteceğim! Doğduğunuza pişman olacaksınız! Profesör Seyna bunu öğrendiğinde hayatınız kararacak!" Arkasından seslendim. "Selam da söyle! Beni sever kendisi." Benden sonra Sirius bagırdı. "Anca git profesörüne ağla! Dört kişi bir kişiyi yenemediniz." Kıkırdadım. O kadar komiklerdi ki. David önde sinirle ilerliyor, yüzünde çıbanlar olan iri çocuk ikide bir takılıyor ve düşmemek için konuşamayan cılız sarışına tutunuyordu.

"Bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum." Dedi James yanıma gelirken. Gururla çenemi kaldırdım ve asamın ucunu gerdanıma yasladım. "Hızlı olduğum söylenir." Bana ilk kez böyle bir heyecanla bakıyordu. "Hadi bir düello yapalım. Hadi lütfen." Başımı iki yana salladım. "Maalesef." Sirius kolunu omzuma attı ve benim gibi çenesini kaldırarak konuştu. "Çünkü önce benimle yapacak." Kaşlarımı çatıp ona baktım. David'den biraz uzundu. O da bana baktığında sözlerimin dilime ulaşmadığını fark ettim. Grimsi mavi gözlerine bakarken neredeyse bahçede olduğumu bile unutuyordum.

"Öyle mi Şirin? Benim yerime onunla mı düello edeceksin?" Gözlerimi hızla kaçırdım ve James'e döndüm. Kısa bir an, neden nefes alışlarım düzensizleşmişti ki? "Hayır, kimseyle düello yapmayacağım." Hayalkırıklığıyla bana bakarken Sirius'un kolundan kurtuldum. "Kızı zorlamayın işte." Peter'ın beni savunmasına şaşırsam da gülümsedim. "Duydunuz, şimdi benim kütüphâneye gitmem lazım." Sirius kollarını birbirine doladı. "O zaman birkaf Slytherin'e lanet atarken bana yardım edeceksin." Kıkırdadım. "Kim olduklarına bağlı." El salladım ve dörtlüden uzaklaştım.

Martın ortlarındaydık. Her yerde çiçekler açmış serin bahar havası Hogwarts'ı sarmalamıştı. Bu yaz benim için mükkemmel olacaktı. Hayatımın karanlık safası bitmişti. Çünkü artık ben de gülmeyi hak ediyordum.

*****

"Peki ya abim? Babam ona kızmadı mı?" Kadın yere oturdu ve kızına sarıldı. Babası dakikalar önce kıyameti kopardığı içon gözleri hâlâ yaşlıydı. Gözleri odanın kapısında ikisini izleyen çocuğa kaydı. "O başının çaresine bakar kızım. Abin oldukça güçlü."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 02 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Şirin Akel (Harry Potter Au)Where stories live. Discover now