7

10 2 0
                                    

Medya: Mete Akel

"Madem fıstığa alerjin vardı, neden fıstık yiyorsun?" Sirius sinirle söyleniyordu. Remus iç çekti. "Kaç kere anlatacağım Pati? Drajelerin içinde fıstık olduğunu bilmiyordum." James uykulu bir şekilde hastane yatağının kenarındaki sandalyeye oturmuş kırık gözlüğüyle kafasını zarzor dik tutuyordu. "Peter, Madam Pomfery'den baş ağrısı için iksir istesene. Gece niye o kadar içtik?" Remus söylendi. "Durdurmasam iki katını daha içecektin Çatalak." Sirius açıkça sıkılmış bir tavırla Remus'un ayak ucuna oturdu. "En harika partimizin böyle bitmesi ne büyük şanssızlık."

Gülmemi tutmak için oldukça zorlanıyordum. Resmen önümde dört küçük çocuk vardı. İnsanların neden bu kadar Griffindor hayranı olduğunu şimdi anlıyordum. Onlar cidden sıcakkanlı ve eğlenceli insanlardı. Gerçi biraz da aptallardı. "Gül tabi!" Diye ciyakladı bir anda Sirius. Tam ağzını açıp devam edecekken camı tıklatan baykuş ona engel oldu. James ağır ağır uzandı ve yanındaki pencereyi normalde olması gerekenden üç kat daha uzun bir sürede açtı. Baykuş açılan pencereyle geniş hastane kanadında üç tur attı ve sağ omzuma kondu.

Tüylerini biraz okşadıktan sonra bacaklarına konulmuş küçük notu çıkardım. "Kimden?" Diye sordu Peter ellerinde ikişer küçük iksir şişesiyle bize yaklaşırken. "Profesör McGonnagal'dan. Odasına çağrıyor." James camı kapatıp bana baktı. "Acaba ortak salonumuza girdiğini falan mı öğrendi?" Kafamı iki yana salladım. "Ziyaretçim varmış. Tekrardan geçmiş olsun Remus." Çocuklara el salladım ve hızla odanın iki kanatlı kapısından çıktım. Bu sürede yumuşak ve kahverengi tüylü, dişi baykuş benim omzumda duruyordu. Nereye gittiğimi biliyordu muhtemelen.

Uzun koridorlarda aslında biraz yavaş adımlarla ilerledim ve aşina olduğum kapının önünde durdum. Ziyaretçi, kim olabilirdi?

Kapıyı tıklatarak içeri girdiğimde sorumun cevabı tam olarak karşımda duruyordu. Beyaz gömleği ve siyah kumaş pantolonunun üzerine giydiği asker yeşili cübbe. Beyazlaşmaya yüz tutmuş kıvırcık kahverengi saçlarını geriye taramıştı. "Hoş geldin Bayan Akel. Babanız bazı konuları konuşmak için gelmiş." Onu umursamadan dik dik babama bakıyordum. "Neden geldin?" Bana gülümsedi. "Bu kadar asabi olma Şirin. Sonuçta sırf senin için geldim buraya." Ayağa kalktı ve kapıyı işaret etti. "Hadi dışarıda konuşalım." Boyu oldukça uzundu. Yüzüm istemsizce buruşurken kapıdan çıktım ve kapının yüzüne çarpması umuduyla biraz iteleyerek bıraktım. Fakat tutarak kapıdan çıktı ve sahte gülümsemesini bir kenarı attı. Bir süre boş koridorda ilerledik ve konuşacak uygun bir yer aradık. Sonuçta babam müdür yardımcısının aile daramamızı duymasını istemezdi.

Sinirle kasılan yüzü şimdi ortadaydı. Alışıktım artık buna. "Yaramaz kızını mı özledin baba?" Diye sordum sinir bozucu gülümsememle. "Ne halt yediğini sanıyorsun!" Diye bağkrdı yüzüme. "Önce abini göle atıyorsun. Sonra tatilde eve dönmemek için bilerek ceza alıyorsun!" Kollarımı birbirine doladım. "Mızmız Mete. Hemen gidip babasına şikayet etmiş." Kolumu sertçe tuttu. "Artık senin yaramazlıklarına bahane üretmekten bıktım. Malfoyların yüzüne bir daha nasıl bakacağım?" Sinirle parıldayan mavi gözlerine baktım. Ona fiziksel olarak neredeyse hiç benzemiyordum. Aslında bunu seviyordum. Her aynaya baktığımda soğuk mavilerle karşılaşmaktansa annemin merhametli, kahverengi gözlerine bakmak huzur vericiydi.

"Malfoylar biricik kızından daha mı değerli baba? Sen aşkın için nişanını atmamış mıydın? Neden beni suçluyorsun?" Kolumdaki eli daha da sıkılaştı. Artık canımı yakıyordu. "Sen daha ne dediğini bilmeyen bir çocuksun." İtercesine bırkatı kolumu. "Sen neydin baba?" Yüzündeki öfke sanki elle tutulabilirdi. "Hayattaki en büyük hatamın sen ve o acınası kardeşin olduğunu sanırdım." Dedi yüzüme tiksintiyle bakarak. "Fakat şimdi anlıyorum ki asıl hatam annene aşık olmakmış." Artık sinirlenmeye başlamıştım. Annem ve kardeşim kırmızı çizgimdi ve hem abim hem de babam bununla uğraşmaktan zevk alıyordu. "O senin değil, annemin en büyük hatasıydı." Dedim öncekine göre daha kararlı sesimle. "Sen annemi hiçbir zaman hak et-"

Sözüm yüzüme şiddetle çarpan tokatla bölündü. Yalpaladım ve yere düştüm. İnce yapılıydım. Bedenim böyle ani sarsılmalara dirençli değildi. "Doğduğun güne lanet olsun!" Diye gürledi. Elim titreyerek zoklayan sağ yanağıma ilerledi. "Kızım olduğun güne lanet olsun!" Sesi o kadar öfkeliydi ki beni olduğum yerde titretiyordu. Korktuğumdan değildi titremem. Hayattaki iyi kötü tek dayanağımı da kaybetmiştim. Babam beni evlatlıktan reddetmişti. Öz babam. "Bir daha evime gelecek olursan yemin ediyorum ki her adımın için sana ayrı bir lanet atarım." Beni burada öylece bıraktı ve uzaklaşmaya başladı.

Ardından bağırdım. Çünkü şimdi susarsam ömür boyu bunun pişmanlığını yaşayacağımı biliyordum. "Beni bu utançtan kurtardığın için teşekkür ederim baba!" Titrek bir nefes aldım. "O kendini beğenmiş oğlunu da al başına çal!" Bana cevap vermeye tenezzül bile etmeden oradan uzaklaştı. Ben ise yerde biraz sürünerek duvarın dibine geldim ve sırtımı soğuk betona yasladım. Ağlamıyordum. Hiçbir şey hissetmiyordum. O sırada gözlerim kara gözlerle karşılaştı. Kömür karası bir köpek. Nedense onu görünce içim ısınmıştı. "Seni daha önce bahçede gördüm." Dedim bir elimi köpeğe uzatarak. Köpek bana doğru ilerledi ve kürkünü okşamama izin verdi.

Görünenin aksine tüyleri oldukça yumuşaktı. "Beni mi takip ediyorsun?" Nedense köpeğin gelmesi beni rahatlatmıştı. İçime tanıdık bir sıcaklık yaymıştı. Yanıma yatıp başını bacaklarıma yaslayınca gülümsedim. Gözleri dik dik bana bakıyor, kuyruğu durmaksızın sallanıyordu. "O hâlde aile meselelerimizi iyi biliyor olmalısın. Gördün ya, az önce aileden atıldım." Kuyruğu durakladı. Bir an beni anlayıp anlamadığı konusunda şüpheye kapıldım. Ancak üzerinde durmadım. Sonuçta anlasa bile fazla önemli değildi. "Desene artık her ay gönderilen yüklü harçlığım yok." Bir Akel'in parası yok. Herhâlde bu tarihte bir ilkti.

"İyiki bir kenarda birikmişim var. Yazları Magi teyzemde kalırım aslında." Kafasını kaldırdı ve havladı. Gülerek başını okşadım. "Hem Jason da olacak. Sanırım onümüzdeki yaz gerçekten güzel geçecek." Yanaklarımdan yaşlar süzülmeye başladığında gözlerimin dolduğunu ancak fark etmiştim. "Keşke mutluluktan ağlasaydım." Ellerimin tersiyle sildim yanaklarımı. "Keşke o heriften nefret edebilseydim." Hıçkırıklarım arasından zorlukla konuşmaya devam ettim. "Keşke rahat rahat gülebilseydim." Derin bir nefes almaya çalıştım. "Biliyor musun köpek? Ben hiçbir zaman bir Slytherin olmak istemedim. Annemin binasına, Hufflepuff'a girmek istiyordum. Fakat o bunak şapka beni bu binaya yerleştirince hayellerim yıkıldı."

Burnumu çektim ve göz yaşlarımı sildim. "Şanslıyım ki önümüzdeki yıl abim ve arkadaşları mezun oluyor. Artık kafam daha rahat olacak. Hatta şimdi Magi teyzeme mektup yazmalıyım. Önümüzdeki yaz onlarda olacağımı haper vermeliyim." Kafasını okşadım ve başını nazikçe dizlerimden uzaklaştırdım. "Beni dinlediğin için teşekkür ederim. Dikkat et Filch seni yakalamasın." Ayağa kalktım ve köpeğe el salladım. Ancak o ayrılmak yerine peşimden koşturdu. Etrafımda döndü ve yol boyunca bana eşlik etti. Havlayarak ve zıplayarak beni neşelendirmeye çalışıyordu sanki. İşe de yarıyordu aslında. Binama varana kadar beni takip etti. Ben ise son birkez onu okşadım. Her zaman hayvanları sevmiştim fakat hiç sahip olamamıştım. Babam buna izin vermemişti.

*****

Genç çocuk odasında oturmuş bavulunu hazırlıyordu. Lanet olası, diye geçirdi içinden. Neden bir kere bile sözümü dinlemiyorsun?

Kapı tıklanmadan açılırken göz ucuyla arkasına baktı. Derin bir nefes aldı. "Sanırım odama en son dört yıl önce girmiştin." Adam geniş odadaki yatağa oturdu ve gömleğini katlayan oğluna baktı. "Hogwarts'ta ne işe yarıyorsun sen?" Genç çocuk iç çekti. "Onu Onur Karatay'la evlendirmeyeceksin, değil mi?" Adam sinirle soludu. "Eğer uslu uslu otursaydı Malfoy'larla mutlu bir hayat yaşayabilirdi! Ama her şeyi mahfetti." Genç sinirle sıktığı yumruklarını babasından gizledi. Onur Karatay yirmili yaşlarının sonundaydı ve o araya girmese babası Şirin'i onunla evlendirecekti. Malfoy oğlanını da kendisi öne sürmüştü. En azından onu seven biriyle evlenecekti. Fakat kardeşi yine bütün çabasını çöpe atmıştı.

"Bunu yapamazsın, aralarında çok fazla yaş var." Adam ayağa kalktı. "Artık endişelenmene gerek yok. Bundan sonra o benim kızım değil. Sadece sen ve ben varız. O kızı unut ve yüz verme. Ne halt yerse yesin." Mete şaşkınlıkla babasına baktı. Bunu beklemiyordu. Ama içten içe rahatlamıştı. Sonunda o kızın ardını toplaması gerekmeyecekti. Gözleri odada gezdi. Beş kişilik bir aileden geriye sadece o ve babası kalmıştı. Kardeşiyle oyun oynadığı küçüklük anıları gözünün önüne geldiğinde başını iki yana salladı. Kocaman evde tek başına olsa ne olacaktı? Zaten hep tek başınaydı.

Şirin Akel (Harry Potter Au)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin