gölete bakıp manzarayı izledim. tam kulaklığımı takıp gezmelik bir havaydı. hyunjin'le hep böyle manzara izleyebileceğimiz yerlere gelmeyi seviyordum ve o benim hoşuma gittiğini farkedip bizi sürekli böyle yerlere getiriyordu.

yan tarafımdan gelen flaş ve sesten sonra hyunjin'e döndüm. fotoğrafımı çekmiş yine sırıta sırıta oraya bakıyordu.

"bulduğun her güzel manzarayı böyle dalarak izlemeyi niye bu kadar seviyorsun?"

omzumu silktim. "bilmiyorum, huzurlu hissettiriyor." ardından derin bir nefes aldım. "peki sen niye her seferinde bizi böyle güzel manzarası olan yerlere getiriyorsun?"

fotoğraftan gözlerini ayırıp bana baktı ve kafasını yana yatırdı. dudaklarındaki gülümsemeyle sevgiyle süzdü beni.

"seni izlemesi güzel hissettiriyor."

o güzel bakışlarından sonra bu cümleyi duyunca yanaklarımın kızarmasına engel olamadım. bu hareketlerine hazırlıksız yakalandığımda kalp ritimlerim değişiyordu. gözlerim kısılıp yok oluncaya kadar gülümsetiyordu beni. en güzeli ise bunu tek bir hareketi ve kısacık bir cümlesiyle bile becerebilmesiydi.

gözleri gözlerimdeyken elleriyle ellerimi tuttu ve avuçları arasına aldı. "hiç boşluk hissettiğin oluyor mu?" diye bir soru yöneltti bir anda.

gözlerimi kırpıştırıp düşündüm ama aklıma hiçbir şey gelmiyordu. "ne gibi bir boşluk?"

gözlerini kısıp düşünceli mırıltılar çıkardı. "ımm... mesela kalbinde olabilir, aklında olabilir, böyle hiç beklemediğin bir anda boşlukta gibi hissedebilirsin. ya da..."

avcundaki elimi kaldırıp havada tuttu ve parmağımı işaret etti. "parmaklarında?"

oraya baktığımda kaşlarım çatıldı. yüzüğüm olması gereken yerde değildi. bir an düşündüğümde dünden beri takmadığımı hatırladım ve kendi kendime farketmediğim için kızdım. hyunjin darılmış olmalıydı.

"ben, unutmuşum..."

sitemkâr bir ses tonunda "kayıp mı ettin yoksa?" diye sordu. üzülmüş gibi dudaklarını büzdü ama hafif gülmesinden dalga geçtiği belli oluyurdu. aslında bunu çok dert etmezdi ama geçen günlerde o takmayı unuttuğu için bir süre konuşmamıştım onunla. şimdi düşününce aptallık ettiğimi anlamıştım çünkü aynı duruma düşmüştüm. ve yüzüğüme gelecek olursak... nerede bıraktığımı hatırlamıyordum.

mahçup olmuş gibi kafamı eğdim ve dudaklarımı birbirine bastırdım. "özür dilerim..."

sırıtıp güldü. tek elini yanağıma götürüp okşadı. "üzülüyor bir de. şaka yapıyorum, ısırırım seni."

ben de gülümsemeye başladım. "ilk gün otele vardığımızda duşa girip yatmıştım ya, işte o zaman çıkarıp lavabonun üzerine koymuş olmam gerekiyordu ama hiç görmedim. acaba görevliler falan mı almıştır?"

sırıtmaya devam ederken gözlerini kaçırdı ve alt dudağını dişledi. doğrulup yanında çantaya uzandı ve içini kurcalamaya başladı.

"hani ilk geldiğimizde çok yorgunduk, saat farkı yüzünden gündüz de bir süre uyumuştuk ya."

onaylar biçimde kafamı salladım. "evet?"

"sonra hani sen uyandığında ben dışarıdan gelmiştim, hava almaya çıktığımı söylemiştim ya..."

devamını getirmesi için meraklı gözlerle ona bakıyordum. en sonunda aradığı şeyi buldu ve çantasından bir poşet çıkardı. heyecanla bana döndü ve açmaya başladı.

entrancing / hyuninOù les histoires vivent. Découvrez maintenant